Gezi parkından ne anladığımı gayet iyi biliyorum. Açık bir biçimde diğerlerinin ne anlamadığı da ortada. Ben her birine teker teker cevap vermekten sıkıldım. O yüzden kendime ait siteme, kimseye hesap verme zorunluluğu taşımadan, açık bir biçimde düşüncelerimi aktaracağım. Daha da anlamadığını söyleyen olursa her birinin beyninden içeri bir şey sokacak gücüm ve yeteneğim yok.
- Gezi Parkı sanılanın ve gösterilmeye çalışılanın aksine salt bir doğa savaşçıları eylemi değildi. Bunu anlamak için yüksek sosyolog ya da bilim adamı olmaya gerek yok. Gezi Parkı aslında toplumdaki birikimlerin çıktığı bir yerdi. Bence yönetim bunu anladı ama olayı bilerek ve isteyerek kuvvetli olduğunu düşündükleri ağaç dikmeye ve sökmeye getirdiler.
- Ülke yönetiminin anlamak istemediği önemli bir gelişme var: Artık insanlar sürü halinde yaşamaktan bıktı. Düzenli bir biçimde 80’li yılların başından bu yana herkes bireyselliğini ön plana çıkarıyor. İnternet ve sosyal medya gibi gelişmeler de bunu destekliyor. İnsanlar konuy gibi birilerinin arkasına takılıp gitmek istemiyor. Şu anda bu fikir elbette yüzde 50’nin çok altında. Zaten bu bireysellik ki aslında bir araya gldiğinde büyük kitleler oluşturuyor, fikirlerin konsolide olmasını ve yüzde 51 olduğunu iddia eden diğer tarafın ötesine geçmesini engelliyor.
- Son 20 yıldır eğitim sistemi bireyselliği ön plana çıkarıyor. İster isemez oluyor bu, çünkü dünyanın gidişatı bu yönde. Siz ne kadar bunun önüne geçmeye çalışırsanız çalışın. Sol fikirler toparlanamıyor. Sağ fikirlerde şu anda bir liderin peşinden gitme olsa da aslında bakacak olursanız kendi içlerinde onların da atomize olmaya yakın olduğunu görürsünüz. Göreceğiz de.
- Demokrasi kesinlikle sandıktan ibaret değildir sözü aslında bu bireyselliği vurgulamak için kurulmuş bir cümle. Ben verdiğim ya da vermediğim oyların ardından boyun eğen ve kalabalıkların içinde ezilip giden bir toplum parçası olmak istemiyorum. Ben fikirlerimle varolmak, kimi zaman aykırı kimi zaman farklı bir birey olmak istiyorum. Ama mevcut düzen buna izin vermiyor.
- Gezi Parkı ya da Taksim ya da İzmir ya da Ankara eylemlerinde sokaktakiler aslında gelecekte sıkça karşınıza çıkacak bireyler. Bunların faiz lobisine yaranmak ya da çok bağırarak birilerini iktidara getirip onların sırtından geçinmek gibi bir istekleri yok. CHP de dahil partiler kesinlikle bu gruplara kendilerini sevdiremiyorlar. Çünkü onlar da Gezi parkı insanlarının karşısına aynı diyalektikle çıkıyorlar. Farklılıkları anlamıyorlar.
- Taksim’deki LGBT yürüyüşü bu bireysel farklılaşmanın uç örneği. Ama bunu örnek göstererek bak onların yürümesine izin verdik demek ki bireysel farklılıkları gözetiyoruz demek çok yanlış. İnsanlar hayata bakışlarında belki de o kadar aşırıya kaçmayacak bireyselliklerinin en azından hoşgörülmesini istiyorlar.
- Toplumun elitleri belki iktadara yakın olmak belki kendi seslerinin daha çok duyurulabilir olması anlamında bunu anlamamış gibi yapıyorlar. Ama liberal bakış açısının bunu anlamamasını anlayamıyorum. Bu kadar basit ve bu kadar açıkça ifade edilen bu isteğin görmezden gelinmesini zaman zaman bireysel inada bağlamak zorunda kalıyorum.
- Ben sokaktaki insanın zarar görmesini istemiyorum. Ben sokaktaki insanın çevresine de zarar vermesini istemiyorum. Ben dükkan sahiplerinin işlerinden olmasını polislerin uykusuz kalmasını istemediğim kadar sesini duyurmak isteyen çocukların ve onlar için sahaya inmiş büyüklerin de gaz yemesini istemiyorum.
- Bu arada kamu vicdanını zedeleyecek hareketlerden kaçınılması en büyük dileğim. Örneğin çocukların sosyal medya paylaşımları yüzünden içeride kaldığı vaktin yarısında dışarı çıkan kasıtlı adam öldürmeden yargılanan polisin ya da elinde satırla bir kadını tekmelemeye cüret eden esnafın varlığı benim vicdanımı zedeliyor. Seçilmiş hükümete karşı mevcut tüm güveni ortadan kaldırıyor.
- Tüm bu olaylar yaşanırken yerden taş alıp polise atmaya hazırlanan çocuğa kızıp bağıran teyzedeki itidali ülkenin başbakanında ya da sürekli olarak insanları iğnelemeyi zeka pırıltısı sanan Ankara belediye başkanında görmek istiyorum. Özellikle bazılarının olayların bitmesiyle yeniden eski kaale alınmayan durumlarına düşmemek için gerilimi beslediğini düşünüyorum.
- Gezi Park ve benzeri olaylar bu bakış açısıyla bireysellik yanlısı gençlerin enerjilerinin çıkacağı düdüklü tencerenin düdüğüydü. Devlet erki bunu kesinlikle çok kötü kullandı. Tencerenin içindeki havayı almak yerine mevcut deliklerinin de kapatılmasıyla tencerenin patlamasına ve evin mutfağının rezalet bir hale dönüşmesine neden oldular.
- Devlet elbette ki güçlüdür. Silahı vardır, gazı vardır, binlerce polisi, yetmezse jandarması o da yetmezse askeri vardır. Tomasıyla akrebiyle ortaya çıkan seslerin üstesinden gelebilecek güçtedir. Ama yapılması gereken bu mudur? Polisin karışmadığı halde büyüyen bariz bir vakanın yolkluğu, kendi hallerine bırakıldıklarında dağılıp giden insanların varlığı gerçekten bir şey anlatmıyor mu devlet büyüklerine?
- Diyelim ki bunlar bir şey ifade etmiyor. Ama her yaştan çocuğun ülkenin birçok noktasında aynı anda sokağa inmesi, inemeyenlerin cama çıkıp tenceresini tavasını birbirine vurması aslında verilmek istenen mesajdır.
- Ben bu ülkede 1980 darbe anayasasını yüzde 90’ın üstünde bir oyla onaylayan insanların hemen sonrasındaki kuşağıyım. Benden sonraki kuşak daha serbest büyüdü. Sonrasında gelenler ise iyice çığrından çıkmış vaziyette farklılaşmayı istiyor. Bakın bu farklılaşmanın içinde bana ateist camisi kurun ya da bundan sonra Taksim’de cinsel organlarımız açıkta gezmek istiyoruz gibi marjinal yaklaşımlar yok. İnsanlar onları gören ve gördüğünü belli eden, bir ümmet içine sıkıştırmaya çalışmayan bir yönetim istiyorlar. Sandığınızın aksine şu andaki erkin sırtını dayadığı kitle de taş çatlasa 5 sene sonra aynı şeyleri isteyecek. Şimdiden daha marjinal, sol tandanslı mütedeyyin kesimi herkes görüyordur. Bugün atılan adımlar yarın onların da mevcut erke karşı cephe açmasına neden olacak.
- Bugün kimse Taksim’de başbakanı devirip yerine bir sonraki sıradaki muhalefet partisini koymayı düşünmüyor. Tankları çağırıp ortalığı Mısır yapmak isteyen br kesimin varlığından sözetmek gerçekten kara cahillik, aptallık ve sersemlik olur. Yapılan her sivil toplantının arkasında nasıl olur da sesimizi duyururuz var. Çünkü medya belli bir kesimin tek sesi haline gelmiş durumda. İnsanlar burada sadece takımları ekseninde farklı ses duyabiliyorlar. Alternatif basın olarak hiçbir gazetecinin can-ı gönülden onaylamadığı acayip basın organları türedi ve onlar da haketmedikleri tirajları alıyorlar. Bir diğer düdüklü tencere düdüğü de bu şekilde zarar görmüş oluyor.
- Tüm bunlara rağmen yeni adımlar atılması için çok geç değil. Öncelikle devlet erkinin geri değil farklı bir adım atmayı kabul etmesi gerekiyor. Bu atacağı adım da onun yenilmişliğinin göstergesi olmayacak. İletişimsel olarak gerçekten, öyle samimiyetsiz vali tarzı değil, dinlemek ve dinlediğini göstermek lazım. Anlamak ve anladığını göstermek için aksiyona geçmek lazım. Planlar yapmak ve planların hayata geçeceği takvimi herkese iletmek lazım. Ve en önemlisi belki de basının yularını biraz olsun gevşetmek lazım.
Bunlar benim şahsi görüşlerim. Benim dinim dilim ırkım çok önemli değil. Söylediklerim de Allah kelamı değil, elbette içinde tartışmaya açık olan, yanlış çıkarımlarla bezeli bölümler vardır. Ama bunlar benim kendi bireysel görüşlerim. Toplumun hepsi bu şekilde düşünüyor diyerek kimsenin zekasına hakaret etmek de istemem. Ama bir kez olsun üstünde düşünülmesi gereken şeyler olduğuna inanıyorum.
Bir kez olsun Ankara’nın egosunu yönetmesi gerekiyor. Egolarının onları yönetmesine izin vermemesi gerekiyor.
Tarih daha çok oy alanları daha iyi yazıyor olsaydı bugün hala Hitler için methiyeler düzüyor olurduk. Ama tarih kesinlikle elinde bir küçük mumla da olsa farklı bir yön gösterenler unutmuyor.