siyasi parti

Camilerde vaaz vermek ve ülkenin ilk partisini kurmak isteyen kadın: Nezihe Muhiddin

1923 yılında henüz cumhuriyetin ilan edilmediği dönemde Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı, kadın hakları için bir kadın komitesi toplamaya karar verdi

Hazırlıkları Nezihe Muhiddin’in evinde süren komitenin ilk toplantısı, 15 Haziran 1923’te Darülfünun Konferans Salonu’nda gerçekleşti.

Toplantıda “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla siyasi bir parti kurma kararı alındı. Partinin programı o dönemki basında yer aldı. Cumhuriyet Halk Fırkasının kurulmasına daha üç ay vardı

Kuruluş dilekçesine sekiz ay sonra ret yanıtı geldi.

Sebep “1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmamasıydı”

Bunun üzerine Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği adında bir derneğe dönüştü.

Amacı “Kadınlığı düşünsel ve sosyal alanlarda yükselterek modern ve olgun bir düzeye eriştirmekti”

Birliğin başkanlığını Nezihe Muhiddin üstlenmişti.

1925’te kendi imkânlarıyla “Türk Kadın Yolu” dergisini kurmuş ve bu dergi 30 sayı çıktı.

Dergi genel olarak kadınların siyasal taleplerinin duyurulmasını kapsayan içeriği ile Cumhuriyetçi bir söylemle yayın yaptı. dergi iki yıl boyunca hükûmetten de 300 lira yardım aldı. 

1925 yılında henüz kadınların siyasal haklarının tanınmamış olmasına rağmen Türk Kadınlar Birliği tarafından Nezihe Muhiddin, Halide Edip ile birlikte milletvekilliği için aday gösterildi. Amaç, seçimler sırasında konuyu gündeme getirerek kamuoyunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kadınlara oy verme hakkı için etkilemekti fakat adaylıkları kanunlar gereği reddedildi. 

O sırada devam eden Şeyh Said İsyanı kadınların siyasi taleplerini ertelemek için bir sebep oldu

Peki kimdi Nezihe Muhiddin?

1889 yılında İstanbul’da Kandilli’de Zehra Hanım ile savcı ve ceza hâkimi Muhiddin Bey’in kızı olarak dünyaya geldi. 

Evde özel öğrenim gördü. Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca öğrendi.

İlk gençlik yıllarından itibaren siyasi ve sosyal konulara, kadınlık durumuna duyarlı birisi olarak yetişti.

Dayısının kızı Nakiye Hanım ile annesinin edebiyat ve toplumsal sorunlar üzerine yaptıkları tartışmalar, Nakiye Hanım’ın evde düzenlediği toplantılar, ilerideki düşüncelerinin ilk tohumlarını attı

1909 yılında Maarif Nezareti’nin sınavının kazanıp Kız İdadi Mektebi’nde fen dersi öğretmeni olarak çalışmaya başladı.

Aynı okulda ders veren Halide Edib’le, Muallim Nakiye Hanım ve bir okulda müdürlük yapan Şükûfe Nihal ile bu ortamda tanıştı.

İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdürlük yaptı; jimnastik, lisan, piyano, biçki-dikiş derslerinin öğretmenliğini üstlendi. Daha sonra Selçuk Hatun Sultanisi, Kız Hayat Mektebi ve İzmir Hilal Sultanisi müdürlüklerinde bulundu.

Savaş zamanı okulunu dikimevine dönüştürdü,

İlk Tedavi Hastanesi’nde öğrencileriyle birlikte hastabakıcılık yaptı

Okul dışında, kadın hakları için yürüttüğü faaliyetlere ara vermeden devam etti. Çalışma hayatına başladığı yıl Sabah, İkdam gibi gazetelerde sosyoloji, pedagoji, psikoloji konularında ilk makaleleri yayımlanmaya başladı.

İlk evliliğini Muhlis Bey ile yaptı. Kısa süren bu evliliğin ardından belediye şirketler komiseri Memduh Tepedelengil ile yaptığı ikinci evliliğinden ise Malik adında bir oğlu oldu.

Edebi yaşamı boyunca ikinci evliliğinin soyadını değil, babasının soyadı olan Muhiddin’i kullandı

Bu sırada kendini edebiyata veren Nezihe Muhiddin, kadınların sorunlarını işleyen, evliliklerde erkeklerin tutumlarını eleştiren romanlar yazdı.

İlk romanı “Şebâb-ı Tebah” (Kaybolan Gençlik) 1911 yılında yayımlandı. Hayatı boyunca 20 roman, 300 kadar öykü, piyes, operet, senaryo kaleme aldı. 

Goethe ve Edgar Allen Poe gibi dünya yazarlarından çeviriler yaptı.

1913’te bir hayır kurumu olan “Türk Hanımları Esirgeme Derneği”’nin kuruluşunda yer aldı ve ilk yıllarda derneğin sekreterliğini üstlendi. Aynı dönemde Osmanlı donanmasını desteklemek için kurulan Donanma Cemiyeti’nin Kadınlar Şubesinin de kurucuları arasında yer aldı.[4] Ancak hayır işleri ile uğraşırken bir yandan da kafasındaki esas mesele, kadınların siyasi hayata katılması ve birliği idi.

İstanbul’un işgalinin ardından toplanan Milli Kongre’nin delegeleri arasında yer aldı

Savaştan önce oldukça zorlu giden hayatı savaştan sonra da çok kolay geçmedi.

Parti çalışmaları ve kadın derneğinin ardından siyasete girmeyi çok istedi.

25 Mart 1927 günü Türk Kadınlar Birliği’nin merkezinde toplanan kongrede Nezihe Muhiddin’e karşı bir muhalefet başlamıştı.

Üyelerden birkaçı basına, CHF’ye, Valiliğe ve Emniyet’e mektup yazarak Nezihe Muhiddin’in yolsuzluk yaptığını, kongrede seçimlerde yapılan usulsüzlükler nedeniyle Kadınlar Birliği’nin gayrikanuni ilan edilmesi gerektiğini iddia ettiler.

Ancak Nezihe Muhiddin hemen bir basın toplantısı düzenleyerek bütün iddiaları reddetti. Yeni program valilikçe onaylandı, yolsuzluk iddiaları da asılsız çıktı. 1927 seçimleri için çalışma başladı.

Nezihe Muhiddin’in Kadınlar Birliği tarafından kamuoyuna adaylığı açıklanan dört adaydan birisi oldu. Alınan olumsuz tepkiler üzerine Birlik, Temmuz ayında aday göstermekten vazgeçtiklerini açıkladı ancak seçme ve seçilme hakkı için kampanya temmuz ayı boyunca sürdürüldü.

Ağustos ayında valilik, cemiyet merkezinin polis tarafından aranması için emir çıkardı ve vilayetin suçlamasına cemiyetin içinde muhaliflerin de katılmasıyla Nezihe Muhiddin için yolsuzluk iddiaları yeniden gündeme geldi.

26 Eylül 1927 tarihli Kongre’de Saime Hanım birliğin yeni başkanı olarak seçildi ve Nezihe Muhiddin, birlikten ihraç edildi.

Valilik ve Türk Kadınlar Birliği tarafından birbiri ardına açılan yolsuzluk, sahtekarlık davalarından 1929 yılındaki Af Kanunu ile kurtulabildi.

Kişisel itibarı zedelenen Muhiddin, bir suskunluk dönemine girdi. Evinde yakın dostlarıyla aylık çay toplantıları yapmayı sürdürdü. Geçimini öğretmenlik yaparak, roman yazarak kazandı. 1929’da Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi’ne tayin edildi ve bu okuldan emekliye ayrıldı

5 Aralık 1934 günü Meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğini kabul edildiğinde Nezihe Muhiddin, seçme ve seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935’teki ilk seçimde İstanbul’dan bağımsız aday oldu.

1958 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde hayatı kaybetti.