sosyal medya

Kezbanların İsveçli bakanla imtihanı

//

İlk başta ne yalan söyleyeyim İsveçli bakan muhabbetini kadınların güye göğüs kanserine dikkat çekmek için birbirlerine sütyen rengi fısıldadığı aktivitelerden biri zannettim. Sonra biraz daha iyşin içine girince tehlikenin farkına vardım: Adamın biri İsveç gibi demokrasi ve insan haklarının tavan yaptığı ülkede sağlık bakanı oluyor. Yakışıklı olduğu için bizim kızlardan birkaçı onu keşfediyor ve sosyal medyamız isveçli bakan muhabbetiyle yıkılıyor.

Adam gelse dese ki hadi lan geldim ne diyorsunuz söyleyin, böyle afedersin cücük gibi kalacaklar.

Muhafazakar değilim ama bu çok acayip bir şey.

Kadınlar bence erkeklerle aynı seviyeyi yakaladı. Bundan sonra biri kalkıp da erkeklere iğrençsiniz derse ağzına terlikle vurmak gerekecek…

Melo’dan önemli bir sosyal medya dersi

/

Yazıya başlamadan söyleyeyim, bu yazının yazılmasının takım ve taraftarlıkla ilgisi yoktur. Tamamen sosyal medyada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konuyu gündeme harika getirdiği için kaleme alınmıştır.

Galatasaray’ın orta saha oyuncusu Melo, taraftarının sevdiği, diğer takım taraftarlarının birçok açıdan nefret ettiği bir kimlik. Sporculuğu ya da pozisyon bilgisi açısından değil, yaptıklarıyla alakalı bir şey bu.

Takip edemeyenler için kısa bir özet geçmek gerekirse, Melo geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe ve Galatasaray arasında oynanan Süper Kupa maçında gündeme tekrar geldi. Bu maçta Fenerbahçe kalecisi Volkan ile yaşadığı gerginliğin ardından maç sonunda Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’in elini sıkmaması ayrı bir tartışma konusu oldu.

Fenerbahçe’nin yönetim olarak dile getirdiği sert demeçlerin hemen ardından çok ilginç bir paylaşım yaptı Melo:

melo mesaj

Mesajda geçen taş, kayanın küçüğü olan değil, erkek üreme sisteminin önemli bir parçası. Bu mesajla beraber tüm sosyal medya sallandı ve ardından da Fenerbahçe yönetimi ve Aziz Yıldırım Melo’yu mahkemeye vereceği duyurusunu yaptı.

Bunun üzerine Melo bir açıklama yaparak “Sosyal medyada paylaştığım şeyler hep resimleriyle alakalıdır. Türkçe bilip, bir kulüp başkanına küfür etmem söz konusu olamaz. Bu benim Galatasaraylı duruşuma zaten yakışmaz. Kırdığım olduysa kusura bakmasın lütfen” dedi.

Bu noktada önümüze birkaç önemli ders çıkıyor:

  • Eğer bir muhabbetin nereye gittiğini bilmiyorsanız, özellikle de paylaşımlar sizin için yabancı bir dilse kesinlikle paylaşmı yapmayın
  • Hukuki olarak suç içeren bir mesajı paylaşmanın hukuki sorumluluk doğurup doğurmayacağı çok gri bir alan. Yine de nasıl olsa bana bir şey olmaz demeyin. Gri tehlikeli olabilir
  • Özür dilemek asla küçültücü br şey değildir. Bu mekanizmayı kullanmakta fayda var.
  • Konu hakkında danıştığım avukat arkadaşlar özür dilemenin hukuki sorumluluğu ortadan kaldırmadığını dile getirdi. Yani “nasıl olsa özür dilerim amaan” diyerek sağa sola dalmayın.
  • Eğer bir sosyal medya kriziniz varsa bunu üç gün sonra değil, hemen çözmeye çalışın. Melo bu vakada negatif elektriğe oldukça maruz kaldıktan sonra özür diledi. Hemen harekete geçmiş olsa ortalık bu kadar karışmayabilirdi.

Ekmel bey sosyal medyayı nasıl beceremedi?

/

ekmeleddin-ihsanogluİnternet tarihi ve gelişimine bakınca bu mecranın hep örgün medyaya bir altenatif olduğunu göreceksiniz. Daha çok iki ve daha alt sıradaki politik oluşumlar, fikirler burayı kullanıyor. Çünkü sistem onların ulusal ve örgün medyayı kullanmasına izin vermiyor bir şekilde önlerine belirgin bir set çekiyor. Örneğin 1990’ların ikinci yarısında milliyetçi görüşün, Erbakan ve yanındakilerin bu alanı çok etkin kullandığını görüyoruz.

Ülkemizin bugünleri için aslında ideal bir yapı oluşturuyor sosyal medya. Çünkü bu alan inanılmaz derecede karşıt görüş potansiyeli taşıyor. Bunu Gezi olaylarında, 17-25 Aralık olaylarında, yerel seçimlerde net bir biçimde gördük. İktidar sahibinin bunun önüne set çekmesi için attığı yasal ama meşru olmayan adımlar, yaratılmak istenen troller ve sahip olunan basının kağıttan kahramanlarının hezeyanları bu gücü engelleyemedi.

Beklenen TRT ve AA gibi devlet merkezli basın odaklarına karşı sosyal medya özellikle Ekmelettin İhsanoğlu için süper bir çözüm olabilirdi. Ama olmadı. Çünkü doğru adımlar atılamadı. Ne yapılakadı, niye ve nasıl yapılamadı konularını masaya yatıralım:

  • Obama halka dokunuyor. Kendine dokunan 649 bin kişiyi takip ediyor. Ekmel bey ise 17… Bunun içinde BTP başkanı Haydar Baş ve Erdoğan da var. Obama “ben sizi görüyorum” diyor. Ekmel bey “ben çoğunluğu rakip 17 kişiyi görüyorum” diyor.
  • Ekmel beyin en önemli eksiği mesajlarını aktaramaması. Çünkü rakibi kadar çıkamıyor televizyonlara gazetelere. Ama bakıyorsunuz mesajlarını aktaracağı yerlerden onu öğrenebiliyor muyuz diye? Hayır. Çünkü bir internet sitesi, halk için çekiliş bir videosu yok
  • Düzenli olarak 10-15 saatte 4-5 mesaj atıyor. O mesajları da bilgilendirmek için değil dostluk kardeşlik adına atıyor. Konuşma yaratamıyor.
  • Halkla etkileşim kurmak için değil hesabı, tek yönlü bilgi vermek için… Ben ne dersem o olur diyen Erdoğan’dan çok da bir farkı yok. Ulaşmak istediği beyinlerin kabul etmekte zorlanacağı bir ataerkil yapıyı barındırıyor bünyesinde…
  • Bundan haftalar önce bir öneri getirdim: Ekmel bey buradan insanları dinlesin, onların sorularına cevap versin dedim. Ekibinden bunu duyanlar oldu ama seçimlere sayılı günler kala kimse dikkate almadı. O zaman siz nasıl bütünleşeceksiniz benimle? Ne yaşam tarzınız bana uyuyor ne duruşunuz… Fikirlerimizin paralel olduğunu nasıl bileceğim? Yeni Akit gazetesine verdiğiniz röportajdan mı?
  • Sosyal medya için sözde dahiyane bir fikir bulmuşlar. Gönüllüler istihdam etmişler. Bunlar olur olmaz yer ve zamanlarda karşıma çıkıp “Ekmel’e vermezsen Tayyip’e verirsin haaa” gibi çirkin, temelsiz ve derinliği olmayan korkutucu mesajar veriyorlar. Bunu düşünen “ben var ya ben” deyip seviniyor mudur evinde?
  • Obama ne yaptı? Filmler, açıklayıcı metinler ve sıkça sorulan sorular hazırladı. Birisi bir konuda konuşmaya başlayınca hemen onun yazdıklarının altına veya tam suratının ortasına bak Obama ne diyor deyip filmini gösterdi gönüllüler.

Bu işi yapanlar her ne kadar tersini söyleseler de Erdoğan’ı beslediler.

Eğer Ekmel bey buna rağmen seçilirse çok büyük sürpriz olur…

Cumhurbaşkanı internetle bağımsız olur

/

basinÜlke yepyeni bir seçim sürecine giriyor. Şimdiye kadar vekillerin seçtiği cumhurbaşkanını biz halk olarak seçeceğiz. Aynı ABD’de olduğu gibi. Bu yüzden de ABD’nin konuyla ilgili kanunlarını kendimize adapte ettik. Mesela cumhurbaşkanı adayları partilerin korumasında olmayacak. Kişilerin bağışlarıyla kampanya yapacak.

Para niçin gerekiyor? Elbette fikirlerini halkla daha etkin yollardan paylaşabilmek için. Kim olduğunu, ne yapmak istediğini, neden diğerine oy verilmemesi gerektiğini anlatabilmek için. Bu konuda ülkemizde bariz bir haksızlık var çünkü adaylardan biri fiilen başbakanlık görevini sürdürüyor. Bu ne demek? Uçağa para vermiyor, mekanlara para vermiyor, korumaya para vermiyor, iletişime para vermiyor. Bu şartlarla diğer adayları eşitleyebilmeniz için kaba bir hesapla milyonlarca dolar gerekecek. Paranın kaynağı elbette adayın gelecekteki bağımsızlığını da garanti altına alacak. ABD başkanlık seçimi filmlerinde buna hep rastlamıyor muyuz?

Bunun için kullanılması gereken tek bir platform var, o da internet. Çünkü internette geniş kitlelere ulaşabiliyorsunuz. Çünkü internetten para toplayabiliyorsunuz. Örneğin bir kişiden 10 milyon TL almak yerine (komik olmayın bağış limiti 10 bin TL olabilir demokrasilerde ayakkabı kutuları da dahil olmak üzere mutlaka bunun bir çözümü vardır) 10 milyon kişiden birer TL almak bağımsızlığı garanti altına alır.

Bunun dışında basının büyük bir bölümünün hipnotize edilmiş olma durumu var: Başbakan cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayacağı zaman herkes büyülenmiş bir şekilde onun söyleyeceklerine kilitleniyor. Onun söylediklerini söylediği şeyiyle manşete alıyor. Nedenini tahmin etmek güç değil ama doğru kelimelerle dile getirmesi güç.

Basın gücünü ele geçirmek için yapılması gereken en önemli şey internet ve sosyal medya imkanlarını etkin bir biçimde kullanmak. Hem insanlara fikirlerinizi etkileşimli bir şekilde anlatabilirsiniz hem onların sorularını yanıtlayabilirsiniz hem de size karşı olanların kimler olduğunu görüp onları bizzat sizinle taraf olmaya itebilirsiniz.

Sosyal medyanın en önemli gücü de günümüzde konvansiyonel medyayı desteklemesi. Siz bir kanala çıkarak ortalığı yıkarsanız o kanalın rakipleri sizin haberinizi görmek istemeyebilir. Ama siz sosyal medyada aynı şeyi söylerseniz basının tamamına yakını sizin iletişiminizi kullanmaya yatkın olacaktır.

Özetle… Eğer fiili bir başbakana karşı cumhurbaşkanlığı yarışına giriyorsanız… Kesinlikle internet sizi özgürleştirir, bağımsızlaştırır. Bakalım adaylar bunu görebilecek mi.

Türkiye’nin Ekmeleddin kelimesi ile imtihanı

/

ekmeleddin-ihsanogluCHP bir cumhurbaşkanı adayı belirledi. Adı Ekmeleddin İhsanoğlu. Zor bir aday. Halka anlatmak için çok geniş zamanları ve mevcut başbakanın imkanları yok elde. Bu yazı olayı siyasi pencereden değil tamamen iletişimsel olarak incelemeye yöneliktir.

Destekçi partiler ve bizzat adayı bekleyen 30 propaganda gününde yaşanması muhtemel zorlukları dile getirmek için yazılmıştır. Maddelerle ilerleyelim:

  • Google’da şu anda Ekmeleddin yerine Eklemeddin yazılmış 1 milyon 560 bin internet sayfası var.
  • Yanlış yazımı genelde gazeteler ve hatta haber ajansları yapmış. Örneğin Doğan Haber Ajansı yanlış isimle haber geçmiş. Hatta bizzat CHP çizgisindeki Cumhuriyet gazetesi bu ismi yanlış yazıp çağırınca Google sonucu getiren yayın organlarından sadece ikisi.
  • Haydi bunları harf kayması olarak geçiştirelim. Google’a sorduğumuzda yaklaşık 8 bin 570 site “Ekmeleddin İslamoğlu” sonucunu getiriyor. İnsanlar onu islami görüşleriyle öylesine bağdaştırmış ki soyadını İhsanoğlu’ndan İslamoğlu’da çevirmişler.
  • Haberlerin içinde Ekmeleddin İhsanoğlu yazsa da yalnızca İslamoğlu yazanları getir deyince bu haberler geliyor. Yani bazı haberlerde editörler hatalarının farkına varıp düzeltme yapmışlar. Ama yine de Google onları bu şekilde getiriyor (Google’ın bunu mu demek istediniz özelliği kapatılarak arama yapılmıştır yani sonuçlar kesindir)
  • Bunu düzeltmenin yolu nedir? Bu ismi ezberletmeye çalışmak. Bunun en kolay yolu popüler şarkı ve benzeri aktiviteleri çevirmek olabilir. Ama bu isme kafiye uydurmak işin üstünde çalışanları ciddi biçimde zorlayabilir.
  • Sosyal medya aramalarına girildiğinde ismin yanlış yazımı inanılmaz derecede artıyor. Sosyal medya varlığı çok güçlendirilmeli.
  • Şu anda birbirine çok benzeyen 3 farklı hesap, üstünde onaylı ibaresi olmadan hayatını sürdürüyor. Hesapları bir araya getirmek bile becerilememiş. Hangisinin doğru olduğunu bilmediğimden üçünü birden takip ediyorum.
  • Hesaplar acemice birkaç saatte bir 3-4 mesaj atımıyla yaşatılmaya çalışılıyor. Sosyal medya resmen kaybedilmiş

Bütün bunlar gençlerin etkin kullandığı internette bu adayın tutunamayacağının önemli göstergeleri. Adım atmak için hala geç değil. Ama belli ki mevcut stratejiyi çizenler çok kuvvetli değiller…

Twitter kimin hizasına geliyor?

/

besir atalayKafayı Twitter’a takan hükümet, uzun aylar boyunca burada yazanların evlerine baskınlar yaptı, topyekün kapatmalar uyguladı, şirketi aşağıladı, şirketin açılması emrini veren mahkemelere saygı duymayı kesti.

En sonuda Twitter hibrit bir karar alarak dünyanın en saçma engellemelerinden birini gerçekleştirdi: Bizim kafayı taktığımız adreslere bizim hükümetin buzlama adını verdiği bir kapatma uygulandı. Buzlama bizim dizileren alıştığımız, ekranın dörtte üçünü reklam, sigara ve memeden arındıran yöntem. Twitter uygulamasında ekrana yazı çıkıp “bu hesap Türkiye’den görüntülenememektedir” deniyor.

Neden bu engellemenin hibrit olarak tanımlıyorum? Çünkü engelleme sadece Türkiye ile sınırlı. Yani dünyanın her yerindeki insanlar bunu görebiliyorlar. Ayrıca VPN kullanan bir kişi yine bu verilere ulaşıyor. Ama işi en komiği, hiç VPN filan kullanmasanız da “ben şu anda Angola’dayım” deseniz Twitter’a… Yine görüyorsunuz bu adamların hesaplarını.

Aslına bakacak olursanız hükümetle Twitter arasında yaşanan üriner yarışın bizim tarafı keklemeye, kandırmaya yönelik bir sonucu bu içerik buzlama…

İşin daha acınası tarafı ise bizim hükümet yetkilileri bunun gazına geldi: Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Şimdi Twitter hizaya geliyor. Esasen bunu diğer ülkelerde uyguluyordu, bundan sonra ülkemizde de hiçbir sorun olmayacak”  dedi. Ne sandıysa artık buzlanmayı?

Zaten yasaklara ilişkin hükümetin özgürlük alanını genişletmeye çalıştığını söylemesi, bir süreliğine tatile gitmesi gerekliliğini net bir biçimde ortaya koyuyor.

Soru şu: Twitter kimin hizasına geliyor? Hükümetin değil o kesin…

Binali Yıldırım’dan “Barbra Streisand Etkisi”

/

binali yildirimHemen Barbra Streisand Effect ne demek onu ve hikayesini anlatalım: Barbra Streisand gelmiş geçmiş en güzel sesli kadın sanatçılardan biri. Hayatı boyunca çok sevildi ve sayıldı. Fakat yaşlanmasının ardından acayip bir insan oldu, herkes onu cadı olarak tanımlamaya başladı.

Barbra Streisand bir gün evinde otururken bir bakıyor, birisi helikopterden evinin fotoğraflarını çekiyor. Barbra buna çok içerliyor ve nasıl benim evimin fotoğraflarını çeker diye adamı kişisel bilgilerini ifşa etmekten mahkemeye veriyor. Fotoğraf çeken adamın aslında Streisand’ın evini ifşa etmek gibi derdi yok. Kıyıdaki evlerle ilgili bir çalışma yapıyor. Mahkemeye verinceye kadar sadece 6 kez bakılan resim, bu mahkeme kararından sonra hemen oracıkta 420 bin kez görüntüleniyor. Buna resmin tüm internete dağılması da dahil değil.

Gelelim bu konuyla Binali Yıldırım’ın alakasına: Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanlığı görevinden ayrılıp İzmir’e belediye başkan adayı oluyor. Sonra internet ortamında kendiyle ilgili kötü sözler ediliyor. Yıldırım da buna çok içerleyip bunların çıkarılması için mahkemeye başvuruyor. Mahkemenin kararları sonunda koskoca Twitter tüm ülkede engelleniyor.

Binali Yıldırım ardından bir açıklama yaparak şunu söylüyor: “Bizim orası kapansın etsin diye bir derdimiz yok ama hiçbir kişinin, kurumun suç işleme özgürlüğü de olmamalı…” Ama artık çok geçti. Tüm dünya, devlet başkanları ve sözcüleriyle olayı kınadılar. Tam bir Barbra Streisand etkisi yaratılmış oldu.

Şimdi şu soruyu sormakta fayda var: Binali Yıldırım’a daha önce söylenenler mi daha çok zarar verir yoksa koskoca bir ülkenin Twitter’a girememesinin sebebi olmak mı?

Toplumu birbirinin ispiyoncusu yaptılar

/

basbakanSosyal medyada herkes istediğini söyleyemez, herkes herkese laf edemez. Hele başbakana hiç. Eğer birisi bir şey söylerse cezasını bulur. Ama bu cezanın en kötü tarafı ne biliyor musunuz? Toplumu birbirine düşürüp herkesi bir diğerinin ispiyoncusu haline getirmesi…

İzmir Torbalı belediyesi çalışanına, sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla 6 bin lira para cezası verildi. Belediye çalışanı Kamil Efe hakkında Facebook kullanıcıları tarafından yapılan şikayet üzerine 2010 yılında dava açıldı. Facebook hesabında Erdoğan’a hakaret içeren ifadeler kullandığı iddia edilen Efe, “Kamu görevlisine hakaret” gerekçesiyle 6 bin 80 lira para cezasına çarptırıldı. Efe’nin ceza almasını sağlayan şikayetçi de “Ben AKP’li değilim ama hiç kimse bu ülkenin başbakanına hakaret edemez. İster AKP’li, ister başka partili olsun” sözleriyle kendini savundu.

Birbirinin ağzının içine bakan insanlar… Birbirine güvenmediği için kimseye arkasını dönmeyen şizoid bir toplum. Bu ülke çok yakın zamanda gerçekten de yaşanmaz bir hal alacak.

Birini diğerinin peşine düşüren bu hukuk sistemi olmaz olsun.

AKP’nin korkulu rüyası Twitter yine hareketlendi

/

Türkiye’de basının belli haberleri pas geçmesi ve belli odaklara yakın olarak çalışması sosyal medyayı önemli bir tartıyma ve bilgilendime alanı haline getirdi. Ülkede  normal zamanlarda Facebook en çok kullanılan sosyal medya aracıyken politik hareketliliğin arttığı, eleştiri dozunun yükseldiği anlarda Twitter’ın kullanıldığını bilimsel olarak kanıtlamak mümkün.

Bu konuyu daha önce Twitter artarsa kork, Facebook artarsa rahatla başlığıyla Temmuz ayında habereştirmiştim.

Şimdi bu olayın sağlamasını tekrar yapma fırsatı doğdu önümüze. Gelin hep birlikte StatsCounter motorundan Gezi olaylarının başladığı zamanlardaki Mayıs sonu internet kullanım istatistiklerine bakalım:

StatCounter-social_media-TR-daily-20130529-20130601

Görüldüğü gibi olayların başladığı günlerde Twitter’da inanılmaz bir fırlama, Facebook’ta ise göreli bir düşüş söz konusu. Sebepleri çok bariz.

Peki yolsuzluk operasyonlarının başladığı 17 Aralık’tan günümüze bu tablolarda nasıl bir değişim yaşandı? Hep birlikte inceleyelim:

StatCounter-social_media-TR-daily-20131215-20131218

Her ne kadar gezi olaylarındaki gibi bir zıplama görülmese de yine o günlerin sağlamasını yapacak bir artışı görebiliyoruz. Bu zıplama mevcut iktidar ve basına karşı olan tepkilerin boyutlarıyla doğru orantılı olmaktadır.

Kim ne derse desin AKP’nin iletişimini medya kadar etkin kontrol edemediği Twitter hareketlemiştir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bazı şeyler vardır.

Başbakanın 1 milyondan fazla sahte takipçisi var

/

 

İSİM Sahte % Pasif % İyi % TOPLAM Aktif Takipçi
Abdullah Gül 37 41 22 4.076.285 896.783
R. Tayyip Erdoğan 38 39 23 3.776.968 868.703
Kemal Kılıçdaroğlu 34 40 26 1.547.886 402.450
İ. Melih Gökçek 35 42 23 1.115.661 256.602
Ahmet Davutoğlu 34 43 23 1.113.879 256.192
Egemen Bagis 32 44 24 1.027.100 246.504
Bülent Arınç 36 40 24 1.014.323 243.438
Devlet Bahçeli 29 42 29 736.221 213.504
Suat KILIÇ 16 42 42 680.292 285.723
Mehmet Simsek 30 43 27 661.401 178.578
Hüseyin Avni Mutlu 27 38 35 594.040 207.914
Muharrem İnce 28 46 26 585.074 152.119
Fatma Şahin 30 40 30 524.680 157.404
Emine Ülker Tarhan 24 51 25 475.964 118.991
Hüseyin Çelik 29 39 32 458.864 146.836
Numan Kurtulmuş 28 44 28 453.098 126.867
Sırrı S. Önder 37 38 25 427.809 106.952
Kadir Topbaş 34 37 29 409.423 118.733
Şamil Tayyar 21 38 41 347.334 142.407
Bekir Bozdağ 28 38 34 335.440 114.050

İnternetin önde gelen Twitter kullanıcısı değerlendirme sitelerinden Status People’a bizim politik kullanıcılarımızın kaç adet sahte takipçisi olduğunu sorduk. Bize net bir biçimde oranlarını verdi. Ben de bunları bir tabloda bir araya getirerek pasif ve sahte takipçiler çıkınca kaç adet gerçek takipçisi olduğunu sizinle paylaşmak istedim.

Status People kimin sahte kimin gerçek olduğunu belli algoritmalar kullanarak ortaya çıkarıyor. Edinilmiş tecrübelerden yola çıkarak hiç mesaj atmamış, hiç resim girmemiş, çok adam takip eden ama hiç kimse tarafından takip edilmeyen gibi bir çok değişkeni kendi içinde harmanlayarak bir sahtekarlar listesi çıkarıyor. Bu arada sahtekarlar listesinde zaman zaman gerçek insanlar da olabilir. Ama gerçek insan sandığımız birileri de kesinlikle sahte hesap olabilir. İkisinin birbirini götürebileceğine eminim.

Son bir not olarak belirtmekte fayda var: Politikacıların takipçilerinin sahte olması, bunu mutlaka onların yaptığını da göstermez. Birileri onların adına bunu yapabilir, birileri onlar için bunu yapıyor olabilir ama birileri de onlara karşı bunu hayata geçirmiş olabilir. Tüm gerçek ve paranoyak senaryoları gözden geçirmek lazım…

Sahtelerin oranlarında ilk üç sırayı Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Sırrı Süreyya Önder’in alması, onların ardından Melih Gökçek ve Bülent Arınç’ın gelmesi tablonun en ilginç notlarından… En çok pasif kullanıcıya sahip politikacı Emine Ülker Tarhan gözüküyor.