Kategori: Benim Sesim

  • Yapay zeka istemezük diyenlerin acınası durumu

    Yapay zeka istemezük diyenlerin acınası durumu

    Yapay zeka hayatımıza girdiği andan itibaren hemen karşıtlığını doğurdu. İnsanlar onun ne kadar kötü olduğunu ne kadar bize zarar vereceğini söyleyip durdular. Kimse niye icat edildiğini, ne işe yarayacağını anlatmadı. Yapay zekanın tarihçesini beraber inceleyelim…

  • Sayesinde Wi-Fi kullandığımız Hollywood yıldızı

    Sayesinde Wi-Fi kullandığımız Hollywood yıldızı

    Hedy Lamarr (9 Kasım 1914 – 19 Ocak 2000), Avusturya doğumlu Amerikalı bir aktris ve mucitti. Gerçek adı Hedwig Eva Maria Kiesler olan Lamarr, Hollywood’un Altın Çağı’nda önemli bir film yıldızıydı ve güzelliğiyle ün kazandı.

    Hedy Lamarr, sadece başarılı bir oyuncu değil, aynı zamanda ciddi bir mucitti. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Lamarr ve besteci George Antheil, düşmanların güdümlü torpidolarını engellemek için bir frekans atlamalı spektrum yayılımı yöntemi geliştirdi. Bu buluş, 1942’de “Gizli İletişim Sistemi” adıyla patentlendi ve aslen askeri amaçlar için tasarlandı. Bu teknoloji, modern kablosuz iletişim sistemlerinin temelini oluşturan ve şu anda Bluetooth, Wi-Fi ve GPS gibi sistemlerde kullanılan yayılım spektrum teknolojisinin öncüsüdür.

    Hedy Lamarr, mucit olarak önemli bir miras bırakmasına rağmen, hayatının çoğu boyunca bu başarılarından dolayı tanınmadı. 1997’de, Electronic Frontier Foundation tarafından verilen özel bir ödülle nihayet icatlarından dolayı takdir edildi ve kablosuz iletişim dünyasında büyük bir etkisi olduğu kabul edildi.

    Frekans atlamalı spektrum (FHSS), yayılım spektrum modülasyon tekniklerinden biridir. Bu teknik, bir sinyalin enerjisini geniş bir frekans bandı üzerinde yayarak iletimi gerçekleştirir. Frekans atlamalı spektrum, veri iletimi sırasında belirli bir zaman aralığı için belirli bir frekans kullanır ve sonra diğer bir frekansa geçer. Bu süreç, iletim boyunca sürekli olarak gerçekleştirilir ve belirli bir düzende veya rastgele olabilir.

    Frekans atlamalı spektrumun avantajları şunlardır:

    1. Gürültü ve parazit direnci: FHSS, geniş bir frekans spektrumu üzerinde enerji dağıttığı için, dar bant gürültüsü ve parazitlerden daha az etkilenir. Bu, daha güvenilir bir iletim sağlar.
    2. İzinsiz erişim ve dinlemeye karşı güvenlik: İletişimin frekans atlamalarının düzeni bilinmedikçe, izinsiz kullanıcılar sinyali takip etmekte ve dinlemekte zorlanır. Bu nedenle, frekans atlamalı spektrum, iletişim güvenliğini artırır.
    3. Spektrum kullanımı: FHSS, farklı kullanıcıların aynı spektrum bandını paylaşmasına olanak tanır. Bu, spektrumun daha etkin kullanılmasına ve daha fazla kullanıcının aynı anda iletişim kurabilmesine katkıda bulunur.

    Frekans atlamalı spektrum teknolojisi, kablosuz iletişimde, askeri iletişim sistemlerinde ve endüstriyel kontrol sistemlerinde kullanılır. Ayrıca, Hedy Lamarr ve George Antheil tarafından geliştirilen orijinal frekans atlamalı spektrum yayılımı konsepti, günümüzde Bluetooth, Wi-Fi ve GPS gibi kablosuz iletişim sistemlerinde kullanılan teknolojilere öncülük etmiştir.

  • Çocuklara politik mesajlar veren Oz Büyücüsü

    Çocuklara politik mesajlar veren Oz Büyücüsü

    “Oz Büyücüsü” (The Wizard of Oz) L. Frank Baum tarafından yazılan bu çocuk edebiyatı klasiği, 1900 yılında yayımlanmıştır. Kitap, Dorothy adlı küçük bir kızın yaşadığı fantastik maceraları anlatır. Dorothy, eviyle birlikte Kansas’tan gizemli ve renkli Oz ülkesine sürüklenir. Burada, Scarecrow (Korkuluk), Tin Woodman (Teneke Orman Adamı) ve Cowardly Lion (Korkak Aslan) adlı üç yeni arkadaşıyla tanışır. Birlikte, Oz Büyücüsü’nden yardım istemek için Sarı Taşlı Yol’u takip ederler. Kitap, dostluk, cesaret ve evin değeri gibi temaları ele alır. Bu hikâye, zaman içinde birçok uyarlama, devam hikâyesi ve yan hikâyeye ilham vermiştir. En ünlü uyarlaması ise 1939 yapımı “The Wizard of Oz” adlı filmidir.

    L. Frank Baum (1856-1919), Amerikalı bir yazar olup birçok kitap yazmıştır. En ünlü eseri “Oz Büyücüsü” olmasına rağmen, başka romanlar ve hikâyeler de yazmıştır. İşte bazı önemli eserleri:

    Oz serisi:

    • The Wonderful Wizard of Oz (Oz Büyücüsü) (1900)
    • The Marvelous Land of Oz (Oz Diyarında) (1904)
    • Ozma of Oz (Oz’un Ozması) (1907)
    • Dorothy and the Wizard in Oz (Dorothy ve Oz Büyücüsü) (1908)
    • The Road to Oz (Oz’a Giden Yol) (1909)
    • The Emerald City of Oz (Oz’un Zümrüt Şehri) (1910)
    • The Patchwork Girl of Oz (Oz’un Yama Kızı) (1913)
    • Tik-Tok of Oz (Oz’un Tik-Tok’u) (1914)
    • The Scarecrow of Oz (Oz’un Korkuluğu) (1915)
    • Rinkitink in Oz (Oz’da Rinkitink) (1916)
    • The Lost Princess of Oz (Oz’un Kayıp Prensesi) (1917)
    • The Tin Woodman of Oz (Oz’un Teneke Orman Adamı) (1918)
    • The Magic of Oz (Oz’un Büyüsü) (1919)
    • Glinda of Oz (Oz’un Glinda’sı) (1920)

    Diğer kitaplar:

    • Mother Goose in Prose (1897) – Çocuk hikâyeleri derlemesi
    • Father Goose: His Book (1899) – Çocuk şiirleri derlemesi
    • The Life and Adventures of Santa Claus (1902) – Noel Baba’nın yaşamı ve maceralarını anlatan bir hikâye
    • The Enchanted Island of Yew (1903) – Fantastik bir roman
    • The Sea Fairies (1911) – Deniz perilerinin hikâyeleriyle ilgili bir çocuk romanı
    • Sky Island (1912) – Bir fantastik macera romanı

    Baum ayrıca, bir dizi takma ad kullanarak daha fazla kitap ve hikâye yazmıştır.

    L. Frank Baum (Lyman Frank Baum) 15 Mayıs 1856’da New York’ta doğmuştur ve 6 Mayıs 1919’da ölmüştür. Amerikalı bir yazar, şair, oyun yazarı ve gazeteci olan Baum, en çok “Oz Büyücüsü” ve ardından gelen “Oz” serisiyle tanınır.

    Baum, zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukken evde özel eğitim aldı ve daha sonra Peekskill Askeri Akademisi’ne katıldı. Ancak, sağlık sorunları nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Genç yaşta yazmaya ve tiyatroya ilgi duyan Baum, 1880’lerde birkaç oyun yazdı ve oyunlarda rol aldı.

    Baum, 1882’de Maud Gage ile evlendi ve dört çocuğu oldu. Ailesini desteklemek için çeşitli işlerde çalıştı, ancak bazı girişimler başarısız oldu. Bu dönemde, Baum’un ilgi alanları ve deneyimleri, yazılarına ilham kaynağı oldu.

    Baum’un yazarlık kariyeri, “Mother Goose in Prose” (1897) adlı eseri ile başladı. Daha sonra, “Father Goose: His Book” (1899) adlı şiir derlemesi büyük başarı elde etti. Bu başarı, “Oz Büyücüsü” (1900) adlı kitabını yazmaya teşvik etti. Kitap, büyük bir başarı kazandı ve ardından gelen “Oz” serisini yazmaya devam etti.

    Baum, “Oz” serisindeki kitapların yanı sıra, bir dizi başka kitap, öykü ve oyun yazdı. Ayrıca, birkaç farklı takma ad kullanarak yazdı ve o dönemde popüler olan farklı türlerde eserler kaleme aldı.

    L. Frank Baum, Kaliforniya’da 6 Mayıs 1919’da öldü. “Oz” serisi ve diğer çalışmaları, Amerikan çocuk edebiyatının önemli bir parçası olarak kabul edilir ve günümüzde hâlâ büyük ilgi görmektedir.

    L. Frank Baum’un “Oz” serisinde geçen kavramlar ve unsurlar, dönemin sosyal, politik ve ekonomik durumlarına göndermeler yapar. İşte bazı anahtar kavramlar ve gerçek hayattaki bağlantıları:

    Sarı Taşlı Yol: Sarı Taşlı Yol, Dorothy ve arkadaşlarının Oz Büyücüsü’ne ulaşmak için takip ettiği yol olarak anlatılır. Bu yol, Amerika’daki altına hücum dönemi ve altının ekonomik değerine gönderme yapabilir. Ayrıca, bir hedefe ulaşmak için çıktıkları zorlu yolculuğun bir simgesi olarak da görülebilir.

    Teneke Orman Adamı: Teneke Orman Adamı, insanlığını kaybeden ve kalbine yeniden kavuşmak isteyen mekanik bir karakterdir. Bu karakter, sanayileşme ve insanın teknoloji karşısındaki konumuna dair bir gönderme olarak yorumlanabilir. Ayrıca, teneke işçiliğinin ve Amerikan sanayisinin büyümesine de gönderme yapabilir.

    Korkuluk: Korkuluk, bir beyin arayışında olan bir karakterdir. Bu, o dönemde Amerika’da eğitimin önemine ve halkın bilgi ve beceri kazanma arzusuna gönderme yapabilir. Ayrıca, Korkuluk, tarımsal yaşamın ve çiftçilerin temsilcisi olarak görülebilir.

    Korkak Aslan: Korkak Aslan, cesaret arayışındaki bir karakterdir. Bu, dönemin politik ve sosyal değişimlerine gönderme yapabilir ve insanların kendi içlerindeki cesareti bulma ihtiyacını vurgular.

    Oz Büyücüsü: Oz Büyücüsü, güçlü ve korkutucu bir lider olarak betimlenir, ancak sonunda bir sahtekâr olduğu ortaya çıkar. Bu, dönemin politik liderlerine ve onların görünüşteki gücüne gönderme yapabilir. Ayrıca, insanların kendi içlerindeki gücü keşfetmeleri ve başkalarına güvenmemeleri gerektiği mesajını iletmektedir.

    Cadılar ve sihir: “Oz” serisindeki iyi ve kötü cadılar, insan doğasının farklı yönlerini temsil eder. Bu, insanların kendi içlerindeki iyilik ve kötülüğü anlamaları ve dengeli bir yaşam sürmeleri gerektiğine dair bir gönderme olarak görülebilir.

  • J. Edgar Hoover: İstihbaratın başına puşt getirirseniz ne olur?

    J. Edgar Hoover: İstihbaratın başına puşt getirirseniz ne olur?

    John Edgar Hoover, Amerika Birleşik Devletleri’nin en uzun süre görev yapan ve en etkili Federal Soruşturma Bürosu (FBI) direktörü olarak tanınır. Hoover, 1924’ten 1972’deki ölümüne kadar bu görevi sürdürdü ve bu süre zarfında büyük bir güç ve etki birikimi sağladı.

    1 Ocak 1895’te Washington’da doğdu. George Washington Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı ve 1917’de mezun oldu.

    1917’de Adalet Bakanlığı’nda çalışmaya başladı ve kısa sürede yükseldi. 1924’te, o zamanlar “Bureau of Investigation” (Soruşturma Bürosu) olarak bilinen FBI’ın direktörü olarak atandı.

    Hoover, direktör olarak görev aldıktan sonra, büroda büyük değişiklikler yaptı ve modern bir federal soruşturma ajansı haline getirdi. Bu dönemde, FBI ajanlarının eğitimi, profesyonelliği ve verimliliği önemli ölçüde arttı.

    1930’larda, Hoover ve FBI, Amerika’daki organize suçlarla ve gangsterlerle mücadelede önemli rol oynadı. Bu dönemde, ünlü suçlular Al Capone, John Dillinger ve Bonnie ve Clyde gibi isimler yakalandı ve adalet önüne çıkarıldı.

    İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Hoover, ABD içindeki casusluk faaliyetlerine ve komünist tehdide karşı mücadeleyi yoğunlaştırdı. Bu dönemde, COINTELPRO gibi gizli operasyonlar ve siyasi aktivistleri, sivil haklar liderlerini ve Hollywood çalışanlarını hedef alan soruşturmalar başlatıldı.

    Eleştiriler ve tartışmalar: Hoover’ın görev süresi boyunca, yöntemleri ve bazı politikaları eleştirildi ve tartışıldı. Özellikle, sivil haklar lideri Martin Luther King Jr.’ı hedef alan ve Hollywood Onu soruşturmaları gibi olaylar, Hoover’ın yöntemlerinin etik ve yasal sınırları aşmasıyla ilgili soruları gündeme getirdi.

    Hoover, 2 Mayıs 1972’de Washington, D.C.’de 77 yaşında öldü. Ölümünden sonra, Hoover’ın eylemleri ve yöntemleri eleştirilerin ve soruşturmaların odağı oldu.

    Çok çirkin şeyler yaptı hayatı boyunca. Bence en çirkini, Martin Luther King’e FBI tarafından  yazılan ama yazıldığı hep reddedilen şu mektuptu:

    KING,

    Düşük notunuz göz önüne alındığında… Adını ya bir Bay ya da bir Başrahibe ya da bir Dr. ile onurlandırmayacağım. Ve soyadın sadece VIII.

    King, kalbine bak. Biliyorsun ki, tüm zenciler için tam bir sahtekar ve büyük bir sorunsun. Bu ülkedeki beyazların da kendi sahtekarlıkları var ama eminim ki şu anda durumunuzu eşitleyecek hiçbir yerde bir tane örnek yok. Sen din adamı değilsin ve olmadığını da biliyorsun. Sana muazzam bir sahtekarlık ve uğursuz, berbat bir şey olduğunu tekrar ediyorum. Tanrı’ya inanıyor olamazsın… Açıkçası hiçbir kişisel ahlaki ilkeye inanmıyorsun.

    King, tüm dolandırıcılar gibi sonun yaklaşıyor. En büyük liderimiz olabilirdin. Erken yaşta bile lider değil, çözünmüş, anormal ahlaki bir embesil oldun. Şimdi karakter adamı olan Wilkins gibi eski liderlerimize güvenmek zorundayız ve Tanrı’ya şükürler olsun ki onun gibi başkaları da var. Ama bitti. “Fahri” derecelerin, Nobel Ödülün (ne korkunç bir saçmalık) ve diğer ödüller seni kurtaramaz. King, senin için her şeyin bittiğini tekrar ediyorum.

    Hiç kimse gerçeklerin üstesinden gelemez, senin gibi bir sahtekarbile… Tekrar ediyorum – hiç kimse gerçeklere karşı başarılı bir şekilde tartışamaz… Şeytan bundan daha fazlasını yapamazdı. Ne inanılmaz kötülük… King, işin bitti.

    Amerikan halkı, yardım eden kilise örgütleri – Protestan, Katolik ve Yahudiler seni, kötü, anormal bir canavar olarak tanıyacak. Seni destekleyenler de öyle. Artık bittiniz.

    King, yapabileceğin tek bir şey kaldı. Ne olduğunu biliyorsun. Bunu yapmak için sadece 34 günün var (bu kesin sayı belirli bir nedenden dolayı seçildi, kesin pratik önemi var). Bittin. Senin için tek bir çıkış yolu bulunuyor. Kirli, anormal ve hileli benliğin ulusa bağlı olmadan önce onu kendin alsan iyi olur.

    Mektup, 1964 yılında Hoover tarafından anonim olarak gönderildi ve daha sonra FBI tarafından hazırlandığı ortaya çıktı. Mektubun amacı, King’i itibarsızlaştırmak ve onu intihara teşvik etmekti.

    King mektubu aldığında, Hoover ve FBI’ın arkasında olduğunu düşündü ve mektubu siyasi baskı ve tehdit olarak gördü. Mektup, FBI’ın King’e ve Amerikan sivil haklar hareketine karşı düşmanca bir tutum sergilediğini gösterdi. O dönemde, King’in hareketi Amerika’da büyük sosyal değişimler başlatmıştı ve onun liderliği, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi güçlendirmişti.

    Bu olay, FBI ve Amerikan hükümetinin sivil haklar liderlerine karşı nasıl bir tutum sergilediğinin önemli bir örneği olarak tarihe geçmiştir. Bu mektup, aynı zamanda Amerikan tarihi ve siyasetindeki güç dengeleri ve etik tartışmalar açısından önemli bir dönüm noktasıdır.

  • Doktor House ve Sherlock Holmes Karşılaştırması

    Doktor House ve Sherlock Holmes Karşılaştırması

    Doktor House televizyonların en sevilen ve izlenen dizilerinden biri oldu. Bir doktorluk dizisi gibi gözükse de temelde bir dedektiflik dizisiydi. Suçluları yakalamaya çalışan dedektifler yerine hastalık belirtilerini yakalayıp hastalı iyileştirmeye çalışan süper zeki doktor House vardı. Gregory House bu dizi için yaratılmış bir karakter değildi aslında. O bu dedektiflik dizilerinin en iyisi Sherlock Holmes’e her açıdan selam çakan, onun bakış açısıyla hayata geçirilmiş biriydi. İşte Sherlock ve Gregory arasında benzerlikler…

  • Camilerde vaaz vermek ve ülkenin ilk partisini kurmak isteyen kadın: Nezihe Muhiddin

    Camilerde vaaz vermek ve ülkenin ilk partisini kurmak isteyen kadın: Nezihe Muhiddin

    1923 yılında henüz cumhuriyetin ilan edilmediği dönemde Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı, kadın hakları için bir kadın komitesi toplamaya karar verdi

    Hazırlıkları Nezihe Muhiddin’in evinde süren komitenin ilk toplantısı, 15 Haziran 1923’te Darülfünun Konferans Salonu’nda gerçekleşti.

    Toplantıda “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla siyasi bir parti kurma kararı alındı. Partinin programı o dönemki basında yer aldı. Cumhuriyet Halk Fırkasının kurulmasına daha üç ay vardı

    Kuruluş dilekçesine sekiz ay sonra ret yanıtı geldi.

    Sebep “1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmamasıydı”

    Bunun üzerine Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği adında bir derneğe dönüştü.

    Amacı “Kadınlığı düşünsel ve sosyal alanlarda yükselterek modern ve olgun bir düzeye eriştirmekti”

    Birliğin başkanlığını Nezihe Muhiddin üstlenmişti.

    1925’te kendi imkânlarıyla “Türk Kadın Yolu” dergisini kurmuş ve bu dergi 30 sayı çıktı.

    Dergi genel olarak kadınların siyasal taleplerinin duyurulmasını kapsayan içeriği ile Cumhuriyetçi bir söylemle yayın yaptı. dergi iki yıl boyunca hükûmetten de 300 lira yardım aldı. 

    1925 yılında henüz kadınların siyasal haklarının tanınmamış olmasına rağmen Türk Kadınlar Birliği tarafından Nezihe Muhiddin, Halide Edip ile birlikte milletvekilliği için aday gösterildi. Amaç, seçimler sırasında konuyu gündeme getirerek kamuoyunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kadınlara oy verme hakkı için etkilemekti fakat adaylıkları kanunlar gereği reddedildi. 

    O sırada devam eden Şeyh Said İsyanı kadınların siyasi taleplerini ertelemek için bir sebep oldu

    Peki kimdi Nezihe Muhiddin?

    1889 yılında İstanbul’da Kandilli’de Zehra Hanım ile savcı ve ceza hâkimi Muhiddin Bey’in kızı olarak dünyaya geldi. 

    Evde özel öğrenim gördü. Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca öğrendi.

    İlk gençlik yıllarından itibaren siyasi ve sosyal konulara, kadınlık durumuna duyarlı birisi olarak yetişti.

    Dayısının kızı Nakiye Hanım ile annesinin edebiyat ve toplumsal sorunlar üzerine yaptıkları tartışmalar, Nakiye Hanım’ın evde düzenlediği toplantılar, ilerideki düşüncelerinin ilk tohumlarını attı

    1909 yılında Maarif Nezareti’nin sınavının kazanıp Kız İdadi Mektebi’nde fen dersi öğretmeni olarak çalışmaya başladı.

    Aynı okulda ders veren Halide Edib’le, Muallim Nakiye Hanım ve bir okulda müdürlük yapan Şükûfe Nihal ile bu ortamda tanıştı.

    İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdürlük yaptı; jimnastik, lisan, piyano, biçki-dikiş derslerinin öğretmenliğini üstlendi. Daha sonra Selçuk Hatun Sultanisi, Kız Hayat Mektebi ve İzmir Hilal Sultanisi müdürlüklerinde bulundu.

    Savaş zamanı okulunu dikimevine dönüştürdü,

    İlk Tedavi Hastanesi’nde öğrencileriyle birlikte hastabakıcılık yaptı

    Okul dışında, kadın hakları için yürüttüğü faaliyetlere ara vermeden devam etti. Çalışma hayatına başladığı yıl Sabah, İkdam gibi gazetelerde sosyoloji, pedagoji, psikoloji konularında ilk makaleleri yayımlanmaya başladı.

    İlk evliliğini Muhlis Bey ile yaptı. Kısa süren bu evliliğin ardından belediye şirketler komiseri Memduh Tepedelengil ile yaptığı ikinci evliliğinden ise Malik adında bir oğlu oldu.

    Edebi yaşamı boyunca ikinci evliliğinin soyadını değil, babasının soyadı olan Muhiddin’i kullandı

    Bu sırada kendini edebiyata veren Nezihe Muhiddin, kadınların sorunlarını işleyen, evliliklerde erkeklerin tutumlarını eleştiren romanlar yazdı.

    İlk romanı “Şebâb-ı Tebah” (Kaybolan Gençlik) 1911 yılında yayımlandı. Hayatı boyunca 20 roman, 300 kadar öykü, piyes, operet, senaryo kaleme aldı. 

    Goethe ve Edgar Allen Poe gibi dünya yazarlarından çeviriler yaptı.

    1913’te bir hayır kurumu olan “Türk Hanımları Esirgeme Derneği”’nin kuruluşunda yer aldı ve ilk yıllarda derneğin sekreterliğini üstlendi. Aynı dönemde Osmanlı donanmasını desteklemek için kurulan Donanma Cemiyeti’nin Kadınlar Şubesinin de kurucuları arasında yer aldı.[4] Ancak hayır işleri ile uğraşırken bir yandan da kafasındaki esas mesele, kadınların siyasi hayata katılması ve birliği idi.

    İstanbul’un işgalinin ardından toplanan Milli Kongre’nin delegeleri arasında yer aldı

    Savaştan önce oldukça zorlu giden hayatı savaştan sonra da çok kolay geçmedi.

    Parti çalışmaları ve kadın derneğinin ardından siyasete girmeyi çok istedi.

    25 Mart 1927 günü Türk Kadınlar Birliği’nin merkezinde toplanan kongrede Nezihe Muhiddin’e karşı bir muhalefet başlamıştı.

    Üyelerden birkaçı basına, CHF’ye, Valiliğe ve Emniyet’e mektup yazarak Nezihe Muhiddin’in yolsuzluk yaptığını, kongrede seçimlerde yapılan usulsüzlükler nedeniyle Kadınlar Birliği’nin gayrikanuni ilan edilmesi gerektiğini iddia ettiler.

    Ancak Nezihe Muhiddin hemen bir basın toplantısı düzenleyerek bütün iddiaları reddetti. Yeni program valilikçe onaylandı, yolsuzluk iddiaları da asılsız çıktı. 1927 seçimleri için çalışma başladı.

    Nezihe Muhiddin’in Kadınlar Birliği tarafından kamuoyuna adaylığı açıklanan dört adaydan birisi oldu. Alınan olumsuz tepkiler üzerine Birlik, Temmuz ayında aday göstermekten vazgeçtiklerini açıkladı ancak seçme ve seçilme hakkı için kampanya temmuz ayı boyunca sürdürüldü.

    Ağustos ayında valilik, cemiyet merkezinin polis tarafından aranması için emir çıkardı ve vilayetin suçlamasına cemiyetin içinde muhaliflerin de katılmasıyla Nezihe Muhiddin için yolsuzluk iddiaları yeniden gündeme geldi.

    26 Eylül 1927 tarihli Kongre’de Saime Hanım birliğin yeni başkanı olarak seçildi ve Nezihe Muhiddin, birlikten ihraç edildi.

    Valilik ve Türk Kadınlar Birliği tarafından birbiri ardına açılan yolsuzluk, sahtekarlık davalarından 1929 yılındaki Af Kanunu ile kurtulabildi.

    Kişisel itibarı zedelenen Muhiddin, bir suskunluk dönemine girdi. Evinde yakın dostlarıyla aylık çay toplantıları yapmayı sürdürdü. Geçimini öğretmenlik yaparak, roman yazarak kazandı. 1929’da Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi’ne tayin edildi ve bu okuldan emekliye ayrıldı

    5 Aralık 1934 günü Meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğini kabul edildiğinde Nezihe Muhiddin, seçme ve seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935’teki ilk seçimde İstanbul’dan bağımsız aday oldu.

    1958 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde hayatı kaybetti.