Operadaki hayalet

Phantom of the Opera edebiyat tarihinin en sık işlenen konularından biridir. Bir güzel, bir de çirkin vardır. Bu insanlar keskin çizgilerle ayrı dünyaların insanlarıdır. Klasik zengin ve fakir hikayelerinin aksine her iki taraf da istediği halde buluşamıyor değildir. Bir taraf çirkin olduğu için sadece o güzelle olmak istemekte, güzel olan taraf ise öyle ya da böyle bu işten kaçmaktadır. Genellikle çirkinler bu dünyada tutunabilmek ve çoğalabilmek için ekstra güç ve zenginliklerle donanmıştır. İşte bu anlamda Opera’daki Hayalet bu öykülerin en klasik örneklerinden biridir.

Phantom, yüzü maskeli olmasından kelli gizemli ve karizmatik biridir. Bebeklikten kalma bir ağraz vardır yüzünde. Kuvvetlidir. Ama onun en büyük karizması elinin tersiyle operalar yazmak, küçük parmağıyla büyük şarkıcılar yetiştirmekten gelir. Gelin görün ki çirkindir. Maske çıktığı anda kel görünmektedir. Maskeyle ne kadar karizmatik ve süper görünümlüyse maskesiz o kadar korkunç ve hatta şobalak görünümlüdür.

Hikayenin diğer yarısı, güzel kahramanı Christine, şahane güzelliği olan bir hatundur. Kendi başına bir hiçtir. Babası öldüğü için operada büyütülen bir beslemedir aslında. Türkiye’de olsa kafasına takunyayla vurulacakken Paris operasında Phantom tarafından yetiştirilip leydi veya prima donna kıvamına getirilmiştir. Ama yine de eziktir ve bu özelliklerini kimseye söyleyecek durumda değildir. Eğer Phantom onun elinden tutmasa o ilahi sesine rağmen ileri doğru adım atacak durumda da değildir. Phantom onun koruyucusu ve yönlendiricisidir ki bu kelimeler (to guard you and to guide you) operanın muhtelif yerlerinde dile getirilir.

Hikaye aslında mutlu sonla bile bitebilecekken operanın Raoul adında bir zengin piçi tarafından satın alınmasıyla düğümlenir. Opera işlerinden bıkan iki şobalak ortak muhtemelen finansal macera arayan Raoul’a operayı itelerler. Tesadüfün anüs deliğine bakın ki Raoul ve Christine çocukluk arkadaşıdır ve birbirlerini hatırlarlar. E oğlan hafif yakışıklıdır ki olmasa kaç yazar operanın sahibidir, Christine zaten taş gibi hatundur ve olması gereken aşk-ı memnu ilişki aralarında patlak verir.

Bu arada Raoul’un operanın sahibi olarak Christine’i bir yere getiremez ama Phantom getirir ve yıldız yapar. Raoul mevzuya ancak o zaman uyanır zaten. Belki Christine prima donna olarak şarkı söylemese onun dikkatini çekmeyecektir. E koca opera sahibi arkada bale yapan kıza yazacak değildir zaten. Bu bile Raoul’un ne derecede dombalak olduğunun göstergesidir. Christine’i (eğer harbi bir kız olsa) haketmeyecek biridir. Ama dedik ya kız da sağlam kumaş değildir.

Christine kariyerinin doruk noktasında Phantom tarafından e hadi gel kızım diyerek odasına çekilir. İşte bu noktada belki de bu tip hikayelerde hiç olmadığı netlikte kadının çirkin karakteri ortaya çıkar ve Phantom’un maskesini çekip çıkarır, yüzünü görünce “lan sen ne kötüymüşün tiksindim senden” tadında bir çığlık atmasına neden olur. Phantom onu sevmektedir, phantom beğenilmek için maskenin arkasına saklanmakta her erkeğin yaptığı gibi yanlış veya kötü yönlerini gizlemektedir aslında. Kadının makyajı varsa phantom’un maskesi, sevenin Allahı vardır. Christine bu maskeye anlamsızca asılıp çıkardığında oyunu bozar.

Bu şerefsizliği yapmasının nedenini ben Raoul ile tanış olmasına bağlıyorum. Eğer tanışmıyor olsalar Christine’in oturma organı yemez o maskeyi çekip çıkarmaya. Çünkü yedekte ve daha iyi seçenek olarak Raoul durmaktadır kenarda. Phantom buna çok bozulur. Bu arada da Raoul hatunu kurtarmak için gelmez mi? Phantom oğlanı bir temiz pataklayıp öldürecekken Christine “bi dur” tarzı davranışta bulunarak oğlanın kıçını kurtarır.

Phantom “de sektirin gidin hadi” der bunlara ama yine de Christine için bir şeyler yapmaktan geri kalmaz ve oturup şahane bir opera yazar.

Phantom’un tek kötü tarafı haketmeyecek bir kızın peşinden çok koşmasıdır. “Sana kız mı yok” diyecek bir dosta sahip değildir. Hafif şizoiddir. Kodu mu oturtur ama Raoul’un kendini öldürmesine izin verir. Bir nevi oynamıyorum lan ben tadında intihardır bu.

Uzatmayalım, bu hikayeden alınacak en önemli ders, “hayat kısa değemez bir kıza”dır.