İnsanı bir noktadan alıp diğerine götürecek tüm şartlar hazırdı artık. Genetik şifreler tam anlamıyla çözülmüştü. Herşeyin başı ve sonu biliniyordu. Bilgisayarlar uzun süren pentium tahakkümünden kurtulduktan sonra octium ve nonium klasına kadar müthiş bir ilerleme göstermişti. Artık teori geliştirilmiyordu. Kimse formül çıkarmakla uğraşmıyordu. Üstüne gidilmesi istenen konular bilgisayarda modelleniyor, bilimadamları sadece mümkün olduğu kadar istisnayı bilgisayara giriyor, hayatta oluşması muhtemel terslikleri sıralıyorlardı. Örneğin belirli bir genetik şifresine sahip insanın ne tür hastalıklara, kudret ve zayıflığa sahip olacağını anlamak için hangi şifrenin neye yolaçtığı formüle edilmiyor, bunun yerine bilgisayar ortamında yaratılan sanal genetik şifre bir takım hastalık ve etkenlere maruz bırakılıyordu. Hayat bilimadamları için çok kolaylaşmış, hatta “bilimadamlığı” tanımı, eskinin beyaz önlüklü asosyal kişilerinden uzaklaşarak, içi kıpır kıpır, bilgisayarda birşeyler karıştırmak isteyen gencecik çocukların eline geçmişti. Mühim olan doğru karışımı girip sonuçlarına dikkatlice bakmaktı.
İnsan ve doğanın yapıtaşlarının alaşımı böylesine keskin çizgilerle saptandıktan sonra belirsizliği yaratan faktörler aranmaya başlandı. Özellikle insan konusunda ilk ön plana çıkarılan hormonlar oldu. İnsanın tüm dengesini etkileyen hormonların kimyasal yapısı tam olarak ortaya dökülebilirse insanı baştan sona bilgisayarda modellemek mümkün olacaktı. Geriye bir tek sosyal faktörler kalıyordu belirsizlik yaratma anlamında ama… Sosyal faktörler her zaman için mini müdahalelerle üstesinden gelinemeyecek bir şey değildi.
Bunun için biyolojik bir sığınak yapıldı. İnsan vücut kimyasını etkileyecek her tür ortam ismiyle müsemma bu yapıdan uzaklaştırıldı. Ne ısı girebiliyordu içeri, ne mikrop, ne fazladan bir elektromanyetik alan, ne de atmosferde istenenden bir milimetreküp fazla karbondiyoksit. Yöntem olarak insanların olduğu halleriyle bilgisayarlara yüklenmesi kullanıldı. Buna göre vücudun kimyasal değişikliklerini anlık olarak saptayacak aygıtlar insanlara takılıyor, bu sığınaklarda denekler vakitlerini geçiriyorlardı. Yaşamın mini kopyası burada sağlanıyor, buna göre alınan tepkiler insanlığın geleceğini belirliyordu. Bu sayede insanda etki – tepki yaratacak her tür kimyasal değişim oluşmadan önce veya oluşma aşamasında tespit edilip bilgisayar ortamında modellendi.
Ancak günün birinde doktorlar arasında bilgisayarların doğru çalıştığı konusunda şüphe yaratacak veriler gelmeye başlandı. 25 yaşında beyaz erkek deneğin verilerinde orada olmaması gereken sapmalar yaşandı. Çok farklı değerler ve kimyasal karışımlar belli bir rutinde modelleme yapan bilgisayarların kilitlenmesine neden oldu. Hemen gerekli müdahaleler yapıldı. Sistemin ve sığınağın güvenliği araştırıldı. Deneğin kimyasal geçmişi mercek altına alındı. Dişçi raporlarına, hatta doğum raporlarına kadar araştırmalar yapıldı. Tüm veriler son detaylarına kadar kontrol edildi ancak bunu ortaya çıkaran nedenlere ulaşmak mümkün olmadı.
Bu hummalı çalışma içinde, yüzlerce başarılı bilimadamı arasında gerçek sebebi getir götür işleri yapan bir stajyer doktor buldu: Çünkü genç stajyer doktor sebebin ta kendisiydi! Tüm gün sabahtan akşama kadar sıkıcı bir şekilde odada kapalı kalan 25 yaşındaki beyaz erkek denek, işi gereği oradan geçerken gördüğü 23 yaşındaki stajyer bayan doktora aşık olmuştu. Vücudundaki hormonlar onu her gördüğünde, kapıdan içeri girdiğinde birden çıldırmış gibi oluyordu. Genellikle bu durum oluştuğunda doktorlar öylesine hummalı bir çalışma içine giriyorlardı ki biraz çevrelerine bakma fırsatı bulamıyorlardı. Genç kadın başta kapıdan içeri her girdiğinde ortalığın karışmasını garip karşılamıştı. Hatta ayağında bir uğursuzluk olduğunu bile düşünmüştü. Ancak sonradan gözgöze gelmişti denekle. O ana kadar klavye, bistüri veya narkoz maskesiyle aynı şeyi ifade ediyordu drenek onun için… O bakışla bir anda aralarında olması muhtemel birkaç şey geldi gözünün önüne… Konuyu hocalarına açmaya karar verdi.
Normal şartlarda hocalar stajyerlerin soru sormasına çok alışık değillerdi. Çünkü herşey o kadar rutin gidiyordu ki sorulacak tüm soruların cevapları zaten bilgisayarlar tarafından veriliyordu. Hocaya soru sormak bariz yalakalık anlamına geliyordu ki ne hocalar, ne de diğer öğrenciler bundan çok hazeden insanlar değillerdi. Genç stajyer doktor bu yüzden kendini değerlendirmekle yükümlü olayan, işiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir doktoru seçti konuşmak için. Utana sıkıla randevu aldı ve mennuniyetsiz bir biçimde konuşmanın sonunu bekleyen doktora fikirlerini açmaya başladı. Bilgisayarların çaresiz kaldığı, anlı şanlı hocaların teori üretmekte yetersiz olduğu konuda “ben galiba çözümü buldum” diye konuya girdiğinde yaşlı adam sinirden kıpkırmızı oldu ve neredeyse bu arsız stajyeri odadan dışarı kovuyordu. Böylesi bir tepkiyi bekleyen genç stajyer daha önce kafasından geçirdiği gibi ezberlediği kelimeleri birbiri ardına sıraladı. Öyle ya her tür belirleyici faktör sıfırlanmıştı. Eğer ortada yine de bir terslik varsa belirsizlik yaratan bir faktör olmalıydı. Büyük bir ihtimalle de bu faktör “çevre faktörü” idi. Genç stajyer hocasını çok meşhur edebilecek bu konu üstünde arzu edilen herhangi bir anda deney yapmaya hazır olduğunu belirtti.
Bir ara sinirden kalp krizi geçirmeye ramak kalan yaşlı profesörün kalbi şimdi heyecandan kuş gibi atıyordu. Yerinden kalkıp genç kızı öpmek istedi. Bir merkez dolusu insan nasıl bu kadar kör olabilirdi? Nasıl bu kadar bariz bir konuyu es geçebilirlerdi?
Ertesi gün büyük bir toplantı düzenlendi. Toplantı sorunlu deneğin (artık o sorunlu kod adıyla anılıyordu) odasında düzenlenecekti. Genç stajyer gerçekten de nüfuzlu bir hocayı seçmişti. Eğer bir başkası olsaydı, değil o odada toplantı düzenlemek, adını bile andırmazlardı. Ama sırf profesörün bir sözü üstüne hemen bir toplantı organize edildi, oda baştan düzenlendi ve dekore edildi. Yaşlı profesör, “sizlere birşey kanıtlamak istiyorum, lütfen herkes maskeleriyle gelsin” uyarısında bulunduğunda elektronik postayı alan diğer doktorlar biraz sıkıldılar ama yine de konu giderek ilginç bir hal aldığı için kolayca kabul edildi.
Toplantı profesörün rahat bir görünümde kollarını masaya dayayarak konuşmasıyla başladı. “Şu elektronik tahtaya, deneğimizin verilerine bakın dostlar” dedi profesör, “ne kadar da sıradan görünüyorlar. Gerçi biraz stres faktörü var ama içinde bulunulan duruma göre bu kadarını normal saymak yanlış olmaz herhalde…” Bu verileri artık avuçlarının içi gibi bilen doktorlarda hafif sıkıntı öksürükleri başladı. “Tarih boyunca insanı anlamaya çalıştık. Hep karşımıza bir takım bilinmezler çıktı. Bu bilinmezlere alfe, teta ve nü gibi yunan harfleri verip es geçtik. Bu bilinmezler göz önünde bulundurulmasa da olur gibi algılandı. Kimbilir belki o minik çarpanlar, minik sayılar bizim medeniyetimizi binlerce sene ileri götürecek değerlere sahipti. Belki aslolan bu bilinmezlerdi…” Profesör masadan kalkarak kalabalığa doğru geldi. “Bunun yalan olduğunu söyleyebilecek bir veri yok elimizde, doğru olduğunu ortaya çıkaracak veri olmadığı gibi…” Eliyle en baştaki doktora işaret ederek “Lütfen” dedi, “bir deney yapmak istiyorum sizlerle… Ben size işaret ettikçe maskelerinizi çıkarın, böylece odadaki minik faktörlerin toplama etkisini görelim.” Bu arada eliyle işaret ettiği iki doktor maskesini çıkardı. Elektronik tablolarda ve göstergelerde hiçbir değişikliğin meydana gelmemesi doktorlar arasında profesörün duymazdan geldiği minik bir gülüşmeye neden oldu. “Bu minik faktörleri elimizden geldiğince bilgisaylarda modellenebilir hale getirdik. Ama nereye kadar?” Bunu söylerken salodakilerin yarısı maskesini çıkarmıştı. “Ya duygular? Duygularımızı bilgisayarda nasıl modellerdik? Bize dört kıtalık bir şiir yazdıran duyguyu bilgisayarda modelleyebilseydik süper bir sanal şair yaratabilir miydik acaba? Veya romancı…” Salondakilerin hemen hepsi maskesini çıkarmış sayılırdı. “Bu noktada belki de duyguların grafiksel dökümünü yapmaktan uzak olduğumuz için, aşkı beş duyuyla hissedilebilir hale getiremediğimiz için başarısız olduk.” Profesör eliyle salonun en ortasında duran genç bir doktora maskesini çıkarması için minik bir hareket yaptı. Genç ve güzel kadın maskesini çıkarırken bir anda deneğin grafiklerinde sapma ve karışıklıklar başgösterdi. Profesör eliyle olaya müdahale etmek için atlayan doktorları durdurdu: “Baylar ve bayanlar… İşte size insanlık tarihinde ilk kez aşkın kimyasının grafiksel ve sayısal dökümü. Bundan sonrası bununla yapılabilecek şeylerin dökümünü yapmak isteyen sizlere kalmış!” Salonda uğultu koparken profesör yarattığı etkiden memnun bir şekilde utancından kıpkırmızı kesilen deneğine ve zaferini paylaşan genç stajyere bakıyordu.