Taksim, gezi park, örgütlerin kara planı veya adını ne koyarsanız koyun… Burada yaşanan olaylar nedendi, anlaşılamayan neydi, en azından benim bu konudaki motivasyonum neydi… Bunu kendi şahsi tarihime not düşmek istedim.
AKP ilk parti olduğunda beni heyecanlandırmamıştı. Ama o zamanlarda da şimdiki gibi elle tutulur dişe dokunur bir lider açığı olduğu için AKP’ye oy verdim. Etrafımdakiler bana kızdılar ancak o zaman için ülke için yapılması gerekenin bu olduğunu düşündüm. Bir süre boyunca yaptıklarını ve yapmaya muktedir gözüktükleri şeyi takdir ettim. İsim isim söylemek gerekirse yakından takip ettiğim ve etmek zorunda olduğum Binali Ylıdırım gibi isimlerin çalışmaları ve bazı duruşları beni verdiğim oy için pişmanlığa sevketmedi.
Ama sonra bir şeyler olmaya başladı. Aslında öyle değil, bir süre sonra bir şeyler olmamaya başladı. Benim de oylarımla gelen AKP, bana kendini benim partim değilmiş gibi hissettirmeye başladı. Ben neden dünya görüşü ve duruşu bana daha yakın partilere oy vermemiştim? Çünkü riyayı özellikle siyaset alanında kaldıramayan bir insanım. Ayakkabılarını unuttuğu için toplantıya katılmayan ve o yüzden de ülkede borsayı yerle bir eden bir başbakan istemiyordum. Veya internet alanında yalan şanlış kararlar alıp beni dinlemeyen birini…
Fakat öyle bir yere geldik ki sadece belli bir kesimi dinlemeye başladı başbakan ve partisi. Benim olmaktan çıktı. Benim olmaktan çıkmasının beni rahatsız ettiğinin yarısı kadar da onlar rahatsız olsun isterdim. Ama olmadılar.
Somut örnek mi gerekiyor? Oraya buraya cami yaptırması, sünniyi aleviye karşı kayırması, basını topyekün kendine bağlaması ve ardından hiç de sıkılmadan bu adamlar bize böyle yazıyor görüyor musunuz şunları demesi… Eğitim sistemini daha küçük yaşta başörtü takılması için şaşkına çevirmesi… Üniversite giriş imtihanlarında gerçekleşen inanılmaz şeyleri görmezden gelmesi… İnternet konusunda gerçekten dünyanın bize güleceği kararlar alması ve bunları da savunması… İçkiden keyif almayan ve sosyalleşme adına ağzına yılda bir ya da iki kadeh içki koyan benim gibi adamları alkolik ilan etmesi… Okul çaylarına seks partileri muamelesi yapması…
Ben kendi adıma uzun zamandır “yeter” deme ihtiyacı hissediyordum. Birinin bir yerde dur demesi gerekiyordu. Gezi parkı bunun en önemli bahanelerinden biri oldu. Yeter dememin sebebi faşist önetim gitsin demek değil. “Yeter lan bir dur” demek aslında. “Beni hiç duymuyor beni kaale almıyorsun” diyen insanların bir araya gelerek başlattıkları bir hareket bu.
Bu noktada hükümet ya da onun başı olan erkin pardon demesi de şart değildi. Evet anladım dediğinizi cümlesini birinci paragrafta kullanması gerekirdi. İnsanların üstüne giderek hayır ben ne dersem odur mantığıyla hareket etmeyip, şimdiye dek hiç şiddete bulaşmamış insanları şiddetle tanıştırmamasıydı. Çünkü şiddetle tanışan insanların iki seçeneği var: Korkmak veya korkuyu yenmek. Korkusunu yenen insanlar bu olayların büyümesine neden oldular.
Eğer erkin içinde olay tecrübesi olan kişiler olsaydı, böylesi bir hareketin içine kötü niyetli insanların gireceğini tahmin ederdi ve sırf bu yüzden bile olsa olayların büyümesine izin vermezdi. Eğer benim zerre kadar kötü niyetim olsaydı, hükümet erkinin olay tecrübesi var, sırf olay büyüsün diye kötü niyetli kişilerin bu olaylara sızmasına izin verdiler derdim. Ama öyle demeyeceğim.
Hükümetin ben böyle istiyorum öyle olacak demesi bence yanlış. Hele ki bak biz daha kalabalığız demesi daha da yanlış. Kimse diğer kitlenin daha kalabalık olduğunu iddia etmiyor. İnsanlar diyor ki tamam ya kalabalıksın ama bizi de duy. Biz de bu ülkenin bir ferdiyiz der gibi gibi insanlar değil mi? Meydanlardan hangi mesajlar kaldı aklınızda? SSK primleri düşsün mü? Libor faiziyle borçlanmak istiyoruz mu? Hayır. Sadece direniş…Direniyorlar sadece ve haklı olmak değil, haklı olup olamayacaklarını birinin tartışmasını istiyorlar.
Biraz da basından bahsetmek gerekirse… Sosyal medyanın gelişmesi ve gerçek bir medya organı olması için yaptığınız katkı ve destek için hepinize sonsuz teşekkürler.