İnsanlık tarihinin en önemli zamanlardan birinde yaşıyorlardı: Ölümsüzlük mümkün olacaktı. Ölümsüzlüğü kazanmak için çok zorlu yollardan geçmişti insanoğlu. Ne ilaçlar, ne doğal yiyecekler, ne doktorlar… Ancak en sonunda ölümsüzlüğün ilacı izafiyet teorisinde bulunmuştu. Ne diyordu izafiyet teorisi? Karmaşık., karmakarışık. Einstein’ın dili dışarıda fotoğrafı kadar basit olsaydı bulduğu her kuram insanlık belki ölümsüzlüğü yüzyıllar sonra yakalayamazdı.
Özetle bir gemiye binilecekti, uzaya gidilecekti, belli bir hızın üstüne çıkılacaktı. Sonra dünyaya dönüldüğünde zaman daha yavaş geçecekti gidip gelenler için. Belki tam anlamıyla ölümsüzlük değildi bu ama insan ömrü sadece birkaç dakika içinde binlerce yıl uzayacaktı işte. Tuhaftı bu fizik denen şey.
Tüm bunların mümkün olabilmesi için bir deneğe ihtiyaç vardı. Sağlam bir denek. Belki geri gelmeyecek bir denek. İnsan ırkından bir kişinin riskleri göze alarak uzaya gidip gelip ilk ölümsüzlük şarabından içmesi gerekiyordu. Bunun için seçmeler yapıldı, en deneyimli astronotlar arasından bir kişi seçildi. Uzaya gidiş zamanı belirlendi. Ancak her şey beklendiği gibi gelişmedi.
Bu projeye baştan beri karşı çıkan bir grup fizikçi inanılmaz bir iddia attı basına: Gidecek ilk kişinin geri gelmesi 100 yıldan fazla sürecekti. Ondan sonra gidenler için bu süreç dakikalar seviyesine inebilirdi ama ilk gidenin geri gelmesi mutlaka uzayacaktı işte. Projenin durdurulup 100 yıl sonra başlaması bile tartışıldı. Ama insanlık ölümsüzlüğe o derecede inanmış ve harekete geçmişti ki ilk giden kişinin yüz sene beklenmesi ve sonrasında gelen kuşakların ölümsüz olmasına oy çokluğu değil oy birliğiyle karar verildi.
Seçilen astronot o kadar çok insan tarafından tanınmış, o kadar çok gidişe hazırlanmıştı ki her şeyi göze alarak bu yolculuğa çıkmaya karar verdiğini açıkladı basına. Tüm dünya ailesini, mutlu yuvasını bırakacak, döndüğünde tanıdık kimseyi bulamayacak olan astronotun aldığı bu kararı eleştirdi.
Astronotun mutlu bir yuvası, iki oğlu ve lise çağlarında evlendiği bir karısı, ayrıca astronotluk sınavlarına girerken tanışıp aşık olduğu bir sevgilisi vardı. Tabii bunu çok az kişi biliyordu.
Karısı, meşhur biriyle evlenmiş, sonsuza dek yaşayacak bir insanlığın ilk neferiyle aynı yatağı paylaşmış olmanın getirdiği kadınsı bir gururla sanılandan çok daha metin bir şekilde karşıladı bu fikri. Tabii ki ölünceye kadar bağlanacak maaşın da etkisi vardı bunda…
Uçuştan bir gece önce tüm dünya onu son kez uğurlamak için büyük bir sürpriz parti verdi. Tüm dünyanın katıldığı bir partinin sürpriz olması çok zordu. Ancak tüm dünya bu sürprizin bir parçası olduğu için sanılandan çok daha kolay gerçekleşti.
Son kez maç seyretmek için stadyuma götürülecek olan astronot kendisine sürpriz diye bağıran binlerce insanla karşılaştı. Hayatı boyunca tanıdığı herkes bir film şeridi gibi önünden geçiyordu. İnsanlığın en tanınmış insanı olarak inanılmaz bir araştırma yapılmıştı.
Sırasıyla herkesle konuşmalar yapıp bir daha bulamayacağı şimdiki hayatıyla vedalaşırken en son sıra ailesine geldi. Küçük oğlu henüz her şeyin farkında olamadığından bir yıldız getirmesini istedi. Büyük oğlu “hani bana bisiklet kullanmayı öğretecektin” dedi. Son kelimeleri kullanırken astronot göz yaşlarına boğuldu.
Karısı onu teselli etmek için kucaklarken “umarım o yıldızlardan bir daha geri dönemezsin” diye fısıldadı. Kocasının bir sevgilisi olduğunu son anda öğrenmiş her kadın bunu yapar mıydı bilinmez… “O yıldızlardan dünyanın olduğu yere her baktığında benim seni bir başkasıyla aldattığımı bilmek sonsuz yaşamında sana son hediyem” dedi…
by admin