Bir bilgisayara bir de bana baktı. İnceden iç geçirdi ve yeter artık dercesine patilerini ellerime koydu. Konuşabilseydi aman sanki yazıyorsun da ne oluyor derdi. Konuşabilseydi gücüm bir ona yettiği için onu sustururdum belki.
Ters ters baktı bana düşündüklerimi anlamışçasına.
“Yemeğin mi bitti” dedim konuyu değiştirmek için. Hayır kabının içi ağzına kadar doluydu. Bunu o da biliyordu ben de… Klavyeye uzanan elimin üstüne patisini koydu. Ne yapmaya çalıştığımı biliyordu.
Göbeğinden kavrayarak sağ elimle koltuğun sağ tarafından yere bıraktım onu. Koltuğun sol tarafına geçerek tekrar kucağıma çıktı. O kadar hızlı olmuştu ki bu olay sanki hala sağ elimdeydi. Tekrar aşağı indirmek için uzanırken sol patisiyle sağ elimi çizdi. Çiziği görmesem de verdiği acıdan hep orada olduğunu bileceğim bir çizik.
Elimi çektim, hem de hızla çektim. Vuracağım mı sandı yoksa kendimi suçlu hissetmem için bilerek mi yaptı bilinmez, irkildi. Koltuğun sol tarafından aşağı indi.
Arkasına bakmadan kalorifere doğru yürüdü. Kediler asla arkalarına bakmazdı. orada olan biteni bildikleri için mi, kendilerine güvenleri tam olduğu için mi yoksa umursamadıkları için mi… Bilmiyorum. Ama kediler asla arkalarına bakmazdı bir yere doğru yürürken.
Kalorifere doğru gitti, sanki onu yapmak için doğmuş kadar becerikli bir hareketle bir hamlede altına girdi.
Kalorifer insanlar daha çok çalışıp yorulmasın diye belli bir saatte söndürülürdü. Herkesin karar birliğiyle alınmış doğru bir tercihti bu. Artık soğumaya yüz tutmuştu.
Ama sanırım yine de ve hala benden sıcaktı.
Kedi gözlerini kapattı.
Arkama bakmadığım için göremedim. Ama bir şekilde biliyordum gözlerini kapattığını.