J. Edgar Hoover: İstihbaratın başına puşt getirirseniz ne olur?

John Edgar Hoover, Amerika Birleşik Devletleri’nin en uzun süre görev yapan ve en etkili Federal Soruşturma Bürosu (FBI) direktörü olarak tanınır. Hoover, 1924’ten 1972’deki ölümüne kadar bu görevi sürdürdü ve bu süre zarfında büyük bir güç ve etki birikimi sağladı.

1 Ocak 1895’te Washington’da doğdu. George Washington Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı ve 1917’de mezun oldu.

1917’de Adalet Bakanlığı’nda çalışmaya başladı ve kısa sürede yükseldi. 1924’te, o zamanlar “Bureau of Investigation” (Soruşturma Bürosu) olarak bilinen FBI’ın direktörü olarak atandı.

Hoover, direktör olarak görev aldıktan sonra, büroda büyük değişiklikler yaptı ve modern bir federal soruşturma ajansı haline getirdi. Bu dönemde, FBI ajanlarının eğitimi, profesyonelliği ve verimliliği önemli ölçüde arttı.

1930’larda, Hoover ve FBI, Amerika’daki organize suçlarla ve gangsterlerle mücadelede önemli rol oynadı. Bu dönemde, ünlü suçlular Al Capone, John Dillinger ve Bonnie ve Clyde gibi isimler yakalandı ve adalet önüne çıkarıldı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Hoover, ABD içindeki casusluk faaliyetlerine ve komünist tehdide karşı mücadeleyi yoğunlaştırdı. Bu dönemde, COINTELPRO gibi gizli operasyonlar ve siyasi aktivistleri, sivil haklar liderlerini ve Hollywood çalışanlarını hedef alan soruşturmalar başlatıldı.

Eleştiriler ve tartışmalar: Hoover’ın görev süresi boyunca, yöntemleri ve bazı politikaları eleştirildi ve tartışıldı. Özellikle, sivil haklar lideri Martin Luther King Jr.’ı hedef alan ve Hollywood Onu soruşturmaları gibi olaylar, Hoover’ın yöntemlerinin etik ve yasal sınırları aşmasıyla ilgili soruları gündeme getirdi.

Hoover, 2 Mayıs 1972’de Washington, D.C.’de 77 yaşında öldü. Ölümünden sonra, Hoover’ın eylemleri ve yöntemleri eleştirilerin ve soruşturmaların odağı oldu.

Çok çirkin şeyler yaptı hayatı boyunca. Bence en çirkini, Martin Luther King’e FBI tarafından  yazılan ama yazıldığı hep reddedilen şu mektuptu:

KING,

Düşük notunuz göz önüne alındığında… Adını ya bir Bay ya da bir Başrahibe ya da bir Dr. ile onurlandırmayacağım. Ve soyadın sadece VIII.

King, kalbine bak. Biliyorsun ki, tüm zenciler için tam bir sahtekar ve büyük bir sorunsun. Bu ülkedeki beyazların da kendi sahtekarlıkları var ama eminim ki şu anda durumunuzu eşitleyecek hiçbir yerde bir tane örnek yok. Sen din adamı değilsin ve olmadığını da biliyorsun. Sana muazzam bir sahtekarlık ve uğursuz, berbat bir şey olduğunu tekrar ediyorum. Tanrı’ya inanıyor olamazsın… Açıkçası hiçbir kişisel ahlaki ilkeye inanmıyorsun.

King, tüm dolandırıcılar gibi sonun yaklaşıyor. En büyük liderimiz olabilirdin. Erken yaşta bile lider değil, çözünmüş, anormal ahlaki bir embesil oldun. Şimdi karakter adamı olan Wilkins gibi eski liderlerimize güvenmek zorundayız ve Tanrı’ya şükürler olsun ki onun gibi başkaları da var. Ama bitti. “Fahri” derecelerin, Nobel Ödülün (ne korkunç bir saçmalık) ve diğer ödüller seni kurtaramaz. King, senin için her şeyin bittiğini tekrar ediyorum.

Hiç kimse gerçeklerin üstesinden gelemez, senin gibi bir sahtekarbile… Tekrar ediyorum – hiç kimse gerçeklere karşı başarılı bir şekilde tartışamaz… Şeytan bundan daha fazlasını yapamazdı. Ne inanılmaz kötülük… King, işin bitti.

Amerikan halkı, yardım eden kilise örgütleri – Protestan, Katolik ve Yahudiler seni, kötü, anormal bir canavar olarak tanıyacak. Seni destekleyenler de öyle. Artık bittiniz.

King, yapabileceğin tek bir şey kaldı. Ne olduğunu biliyorsun. Bunu yapmak için sadece 34 günün var (bu kesin sayı belirli bir nedenden dolayı seçildi, kesin pratik önemi var). Bittin. Senin için tek bir çıkış yolu bulunuyor. Kirli, anormal ve hileli benliğin ulusa bağlı olmadan önce onu kendin alsan iyi olur.

Mektup, 1964 yılında Hoover tarafından anonim olarak gönderildi ve daha sonra FBI tarafından hazırlandığı ortaya çıktı. Mektubun amacı, King’i itibarsızlaştırmak ve onu intihara teşvik etmekti.

King mektubu aldığında, Hoover ve FBI’ın arkasında olduğunu düşündü ve mektubu siyasi baskı ve tehdit olarak gördü. Mektup, FBI’ın King’e ve Amerikan sivil haklar hareketine karşı düşmanca bir tutum sergilediğini gösterdi. O dönemde, King’in hareketi Amerika’da büyük sosyal değişimler başlatmıştı ve onun liderliği, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi güçlendirmişti.

Bu olay, FBI ve Amerikan hükümetinin sivil haklar liderlerine karşı nasıl bir tutum sergilediğinin önemli bir örneği olarak tarihe geçmiştir. Bu mektup, aynı zamanda Amerikan tarihi ve siyasetindeki güç dengeleri ve etik tartışmalar açısından önemli bir dönüm noktasıdır.