Şirin komser, şirin insan. Çok zeki, ama bir o kadar savruk… Neye neden yaptığını, sırları nerede nasıl çözeceğini bir türlü anlayamıyorsunuz. Aslında bunun yüzünden bile sevilebilirdi ama sevilmesinin çok daha farklı sebepler var.
Komser Kolombo, tersine dedektiflik hikayesi denen bir formata sahip. Bu format 1912 yılından beri kullanılıyor. Ama televizyonlara aktarmak Komser Kolombo serisine nasip oldu. Eee ne ki bu formatın mantığı diyenlere kısaca özetleyelim: Dizi başlamadan, ilk reklamlar, hatta dizinin tanıtım yazıları geçmeden önce cinayet işleniyor. Seyirci cinayetin nasıl, kimin tarafından, hangi motivasyonla işlendiğini en ince detaylarına kadar görüp öğreniyor. Sonra dizi başlıyor. Komser Kolombo işi tüm zekasıyla çözmeye çalışıyor ama seyirci bunu komserimizden önce anlıyor (başka ne olabilirdi ki) ve kendini zeki, dolayısıyla mutlu hissediyor. İşte bu büyülü taktik ki diziyi herkesin sevgilisi haline getirdi.
Ama dizinin başarısını bu tersine taktiğe bağlamak, başka bir şey değil demek çok yanlış olur. Bir kere dizinin başladığı tarihte, ilk “plot” olarak tanımlanan bölümünü Steven Spielberg 1971 yılında çekmiş. Spielberg’in 1945 doğumlu olduğunu düşünecek olursak daha kariyerinin başında bu projede yer alması hem dizi hem de onun için “adam olacak çocuk” şeklinde tanımlamamıza izin verecektir.
Dizinin ilk bölümlerinden itibaren Peter Falk’ı göremiyoruz. Önce Bert Freed oynadı. Sonrasında ise Thomas Mitchell… Mitchell de az buz adam değildir, efsane film Rüzgar Gibi Geçti’de ana karakter Scarlett O’Hara’nın babasını canlandırmıştı. Ama onunla da olmadı işte.
Ardından gündeme rolü çok isteyen Peter Falk geldi. Aslında yazarlar biraz daha yaşlıca bir dedektif düşünüyorlardı. Ama Falk istenen kalıba tam olarak uymuştu. O kadar çok uymuştu ki Peter Falk’un Kolombo’dan aldığından daha fazlasını Falk Kolombo karakterine verdi. Herşeyden önce giydiği kıyafetlerini verdi: Evet Komser Kolombo’nun o buruşuk pardesüsü gerçekten Peter Falk’a aitti. Karakteri karakter yapan ayrıntıyı Falk iyi yakalamıştı. Kolombo’nun külüstür arabası bir Peugeot 403 Carbriolet idi ve Falk bu arabaı film setinin otoparkında görmüş işte arabamız budur demişti. Araba bu sayede satın alınmış, Kolombo karakteriyle örtüşmüştü.
Bir de karısı vardı komserin. Dizinin tamamında ondan bahsetti, ama asla ortaya çıkmadı. Seyirciler, komserin karısı olmadığını, sorguya çektiği adamların kafasını karıştırmak için uydurulmuş bir karakter olduğunu düşündüler. Ama en az üç bölümde komser (yüzü görülüp sesi duyulmadan) karısıyla telefonda görüşünce vardır herhalde stresi doğdu seyircide.
Kolombo güzeldi. Bu anti kahraman hepimizin rüyalarını kaslı ve iri tabancalı dedektiflerden daha çok fethetti. Bize kendimizi zeki hissettirdiği için kendisine çok şey borçluyuz.