Kategori: Fikren

  • Bireyselliğin üstü kapalı sansürü

    Bireyselliğin üstü kapalı sansürü

    Doğan Grubu, televizyonlarında çalışan İrfan Değirmenci’nin işten çıkarılmasıyla ilgili bir açıklama yaparak bunu savundu. Doğan Yayın İlkeleri Kurulu Başkan Vekili Volkan Vural, yaptığı açıklamada aslında internet ve sosyal medyanın kurum tarafından çok da olması gerektiği gibi benimsenemediğini bize çok iyi anlatan vurgula yaptı.

    Doğan Yayın İlkeleri‘ni bu sayfalardan okuyabilir ve kendi çıkarımlarınızı yapabilirsiniz. Ama ben size şunu söyleyeyim: Bir insanı işinden atmak, yaptıkları açıklamadaki her tür tutarsızlığın dışında kendi ilkelerinin dördüncü maddesi; tarafsızlık, çoğulculuk ve hakkaniyet ile sekizinci maddesi kurumsal saygınlıkla çelişiyor.

    Neden mi? Açalım: Çünkü sosyal medya herkesin sandığı gibi bir hava atma, kendini satma, birilerinin gözüne girmek ya da kız tavlamak için olmadığı gibi davranma alanı değildir. SOsyal medya aslında bireyin kişisel ifade ortamıdır. İnsan hayata gelip ilk aldığı nefesinin ciğerlerini yaktığı andan itibaren başlayan ağlamasıyla kendini ifade etmeye başlar. Sürekli öğrenir ve bu öğrendikleriyle kendine yaşamsal bir yol çizer. Öyle ya da böyle, ileri ya da geri gelişir. Bunların sonucunda sürü içinde bir kuzu olmaktan çıkar ve birey haline dönüşür. O birey kendini ifade etme ihtiyacı duyar ki tarihi boyunca insan için çok önemli bir şey olmuştur bu.

    Siz bir insanla arkadaş olursunuz, sevgili olursunuz, karı koca olursunuz. O insanla beraber olduğunuz anlarda bu birlikteliği sürdürmek için ondan bir takım taleplerde bulunur ona karşı bir takım ödünler verirsiniz. Mesela evliyseniz evinize olan bağlılığınız, sevgiliyseniz ona göstermek durumunda olduğunuz aşkınız… Eğer beraber bir iş yerinde çalışıyorsanız toplu düzene uymak için size gösterilen kurallar, oturup kalkma adabı, işe geliş gidiş saatleri, iş yapış şekilleri.

    Ancak evli bir insan gece yattığında ne rüya göreceğini kendi bilir. Karısı onun rüyalarına karışamaz. Sevgililer evlerine gittiklerinde annelerine göstereceği sevgi ilişkinin diğer tarafındaki insanı bağlamaz. Ve aynı şekilde bir iş yerinde çalışan ve oranın kurallarına uyan bir kişi evine gidip perdelerini kapattığında ne düşüneceğine, kimi sevip kimi sevmeyeceğine kendi karar verir.

    Siz anlasanız da anlamasanız da, kabul etseniz de etmeseniz de sosyal medya; evinize gidip perdeleri çektiğiniz andır. Kişisel varoluşun ifadesi, bireyselliğin göstergesidir. İster maç tartışır, ister ekonomi yorumlar ister kafasındaki siyasi düzeni anlatır.

    İşte Doğan Grubu bu noktayı ciddi bir biçimde kaçırıyor. Kaçırmakla da kalmıyor, aldığı bu yanlış kararı, yanlış argümanlarla destekleme telaşına giriyor. Nasıl mı? Eğer siz bir yorumcu veya yazarsanız sosyal medyada bireysel ifade özgürlüklerinizi kullanabiliyorsunuz. Eğer gazete sayfasının sağ ya da sol köşesinde bir yeriniz varsa ne mutlu size. İstediğinizi söyleyebilir, istediğiniz yere sallayabilirsiniz. Ama o gazeteyi çıkaran işçiyseniz bu, sizin için imkansız hale geliyor.

    Doğan Grubu yazısında üstü kapalı olarak İrfan Değirmenci’yi eleştiriyor. Yayın ilkelerini ihlal etmekle, kışkırtıcı ve kutuplatırıcı olmakla suçluyor. Oysa Değirmenci’nin yazdıkları bugün gibi herkesin beynindedir. 9 maddeyle niye hayır diyeceğini anlatıyor adam. Kimseye sen benim dediğim oyu vermezsen teröristsin demiyor, kimseye bağırıp çağırmıyor. Aksine bugün herkesin yapması gereken şeyi yaparak kendi sebep ve sonuçlarını açıklıyor. Bunların da kendi doğruları olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor.

    Değirmenci’nin ekran yüzü ya da matbaa işçisi olması durumu değiştirmeyecek. Çünkü ekranda ara ara devreye girip evet diyenler konusunda fikirlerini dile mi getiriyor? Hayır haberlerini sunarken ayağa kalkıp alkış mı tutuyor? Geçelim bunları. Siz ekran yüzlerinizin haberlere verdiği tepkilerin tamamını ölçüyor musunuz? Bu adamın yaptığı sadece kendini dürüstçe ifade edip ne olduğunu saklamayı, iki yüzlü olmayı bırakmak…

    Peki Değirmenci’nin yerine koyduğunuz kişinin Twitter karnesi daha Doğan Grubu Yayın İlkeleri taraftarı? Hayır ben biliyorum. Onunla bizzat yazıştığım, tanıştığım için biliyorum. Onu eleştirmek için de söylemiyorum bunu, şimdiye kadar yazdıklarımdan buraya kadar gelebildiyseniz bunu anlayacak zeka kapasitesi ve okuma gücüne sahip olduğunu varsayıyorum.

    Ama Değirmenci’nin yerine gelen kişinin konuşma geçmişini silerek Twitter varlığını kapatması sizleri ikna mı ediyor? Bence diğer tarafın dürüstlüğü karşısında maça 2-0 yenik başlıyor. O, “ben fikirlerimi beyan etmekten korkarım, ekran yüzü olmak için kendi doğrularımı gizlemeyi yeğlerim” diyor büyük harflerle. Ama bazıları bunu okuyamıyor. Yazının başındaki benzeştirmelere dönecek olursak o gece yattığı zaman rüya görmüyor, kız arkadaşı kızar diye annesini sevgiyle öpmüyor ve yatağına iş yerindeki kravatını çıkarmadan, büyük bir kurumsallık içinde giriyor. (Bu onun kötü bir insan yapmaz, toplum baskılarına göğüs geremeyen biri yapar sadece)

    Doğan Grubu yanlış yaptı. Bence Volkan Vural ağzından açıklama yaparak bu yanlışını geri dönülmez bir biçimde perçinledi.

    Şu anda birilerine ne düşünmesi gerektiğini dikte eden Orta Amerika liderleri, darbelerden sonra gazetelere gelerek yazılan haberleri makaslayan albaylar ve sosyal medyada ne yazması e yazmaması gerektiğini söyleyenler arasındaki çizgiyi bulamıyorum.

    Belki benim yetersizliğimdir. Bulanla tartışmak isterim.

  • Empati yoksunluğundan ölmek

    Empati yoksunluğundan ölmek

    Havasızlıktan ölmek ve susuzyktan ölmek gelir insanların aklına genellikle. Ölünen bazı yoksunluklar vardır. Empati bunlardan değildir belki. Ama olmalıdır.

    Ben olayı bir başka boyuta, sosyal medya tarafına getireceğim.

    Kötü ve çirkinliklerle dolu bir maçın birinci yarısında kendimi iyi bildiğimden gerçekten önemli ve bağlayıcı bir karar aldım: Facebook ortamına iki gün boyunca yazma dedim kendi kendime. Ama bunu kendi kendime söylemem çok da bir şey ifade etmiyordu. O yüzden bunu bir de Facebook ortamına söylemek istedim. Bağlayıcılığı olmalıydı. Orada yazarsam utanmalıydım kendimden ve oradaki arkadaşlarımdan…

    İlk yarısı çirkin geçen bir maç, gerçekten de ikinci yarıda düzelemezdi. En az ilk yarıdaki kadar çirkinliklerle bezeli olarak devam etti ve bitti. Bir takım için herkes için çirkin bir maçtı. Seyircisinden yorumcusuna hakeminden futbolcusuna kadar çirkindi. Tutacak tarafı olmadığı için teker teker aha şu çirkindi bu güzel diye anlatmak istemiyşorum.

    Yıllar sonra okunduğunda da anlaşılabilmesi için bu notları düşmekte yarar gördüm. Yoksa maç filan anlatacağım yok.

    Şimdi gelelim empati eksikliğinin yarattığı veya yaratması gereken yoksunluğa…

    Maç sonrası muhabbetler güzeldir. Yenen için de yenilen için de… Kendi içinde bir itiş kakış yaşanır daima. İnsanların birbirine takılması güzeldir. İnsanların birbirine takılması sırasında neşeli anlar da yaşanır hafif hüzünlü ve asabiyet yaratan anlar da… Sorun değil geçer gider. Maçtan çok bu anlardadır heyecan.

    Ancak empati yoksunuysanız aynı zamanda zeka kısırlığı da yaratır bu… İnsanlar zekice şeyler söyleyip karşıdakini kızdırmaya çalışmak yerine ana avrat giderler. Onun oyuncusu şöyle bunun oyuncusu böyle, bu takım şöyle hatta bunun tutanlar şöyle böyle şeklinde girerler muhabbete.

    Aptallıktır bu. Ayılıktır. Bunu evinde yalnız ve donunla otururken yapmanda hiçbir sorun yoktur. Ama bunu sosyal medyada yaptığın zaman herkese gösterirsin ne kadar düşünce özürlü olduğunu. Aynı zamanda ne kadar impati yoksunu olduğunu da gösterirsin. Okul arkadaşların, mahalle arkadaşların, iş arkadaşların, arkadaşlarının arkadaşları ya da başka alanlarda fikirlerine saygı duyduğun insanları ne kadar kırdığını düşünmezsin.

    Bu politik bir konu olsa tamam diyelim herkesin kendini kendi açısından ifade etme phakkı var kimse kimseyi kıracak diye kendi fikirlerini ifade etmekten uzak kalmamalı. Ama bu boktan br spor karşılaşmasının içinde yaşanan bir şey. Bunun için insanları kırmaya ve kendine karşı cephe aldırmaya değer mi? Yani… Zekadan zekaya değişir bu…

    Bu işin bir de diğer tarafı, kartopu etkisi var. Sen bunu yaparsın, adam bu lafın altında kalmaz ve o da seni rencide eder. Pinpon gibi gidip gelirken bir de bakarsınız ki geri dönülmez noktayı 345 kilometre geçmişsiniz. Maçta kim haklı kim haksız konusunu tartışırken böyle bir yere gelirsiniz işte.

    O yüztden ben farkettim ki iki gün yazmamak iyi. Yetmez ama evet. Yeterli olan tarafı iki gün boyunca Facebook’u da kapatmak. Çünkü açık olursa iyi sandığın adamların ne kadar çirkinleştiğini görüyorsun. Geriye belki de yaşayacak şey kalmıyor.

    Bu arada son olarak söyleyeyim neden facebook facebook diyorum da Twitter’ı filan cümle içinde kullanmıyorum diye: Çünkü Facebook sizin seçtiğiniz ve sizi seçen insanlardan oluşur. Bunlar senin sosyal medyada sahip olabileceğin en yakın tanıdıklarındır. O yüzden bu ortamda yapılan ayılıklar daha yaralayıcı ve çirkin olur.

    Bunu yapanlara ayılık aptallık filan diyorum da… Alının. Sizi kastediyorum.

  • Siz byte israfı yaratan karbon israfısınız

    Siz byte israfı yaratan karbon israfısınız

    Beklemeye tahammülünüz yok. Okumaya vaktiniz yok. Anlamak için üstünde vakit geçirmeye enerjiniz yok. Bu da sizi galeri haberciliğine doğru itiyor. Siz artık gözlerinizle değil sağ işaret parmağınızın farenin sağ tuşu üstünde yaptığı tıklamalarla hayatı anlamaya çalışıyorsunuz.

    Size bunu yapanlar çok keyifli. Çünkü onlar aslında iki satır olması gereken bir haberi haber dahi yazmadan size 30 kadar sayfada okutuyorlar. Haberi yazmak için enerji vermek yerine bir yerden toplu olarak buldukları fotoğrafları üst üste  yığıp önünüze diziyorlar. Verdikleri emek, geçmiş zamanlarda ortalama bir gazetecinin verdiği emeğin neredeyse onda biri kadar. Ancak eskilere kıyasla neredeyse on kat daha fazla okunuyorlar.

    Siz buna müstahaksınız. Çünkü zaten daha iyisini istemiyorsunuz. Aynı denizlerin altını üstüne getirirken akvaryuma konduğunda artık hareket edecek hali kalmamış, bir kova balık için taklalar atan sözde katil balinalar gibisiniz. Fecisiniz aslında çok fecisiniz. Hem tehlikelisiniz hem tehlikedesiniz.

    Size vaat edilen bir bir bilgi kırıntısını bulmak için umarsızca sağ işaret parmağı kalarınızı çalıştırıyor, beyninizi mümkün olduğunca bilgiden uzak tutmaya çalışıyorsunuz. Bu yüzden de beyin hücrelerinizi beslemesi gereken vücut içi glukoz mide kaslarınıza ekstra santimler olarak gidiyor. Arada kimsenin görmediği bir şeyi görüp bunu sosyal medya ortamında sizi daha zeki sanacağını sandığınız insanlarla paylaşmak için ölüyorsunuz. Muhtemelen bir sonraki galeriye geçmeye karar verdiğinizde  bu galeride gördüklerinizin yarısını unutmuş olacaksınız. Diğer galeriye geçtiğinizde o kadar aptallaşmış olacaksınız ki ilk galeride gördüklerinizi hatırlamayacaksınız bile ve hepsini yeniden görmeye başlayacaksınız belki de.

    Bir süre sonra kesinlikle aptallaşacaksınız bunun kaçarı yok. Çünkü insan zekası çalıştıkça yaşıyor. Çalışmadığı zaman aynı evinizin önünde çürümeye bırakılmış araba gibi benzini de olsa sıfır kilometre de olsa çalışmaz hale geliyor. Ona ilk hareketi verecek aküsü bitiyor. Bir süre sonra bunları daha çok sevmeye başlayacaksınız. Bir süre sonra tek tip diziler daha mantıklı ve eğlenceli gelmeye başlayacak size. Ama ne yalan söyleyeyim diğerlerine göre daha az bilirken daha mutlu bir hayat süreceksiniz. İnsanlık ve zeka ile mutluluğu takas edeceksiniz.

    Bu arada sizin tıkladığınız her galeri sayfasındaki resim bir fikir adamıyla bir gazetecinin saatlerce uğraştığı bilgiden para çalıyor olacak. Sizin galeri tıklarınızla uzaya giden galericilerin okunma oranlarının yanında esamesi bile okunmayacak fikir vermeye çalışanların sayfa görüntülenme oranları… Siz sadece kendi beyin hücrelerinizi değil beyin hücrelerinizi yaşatmaya çalışanları da öldüreceksiniz. Kurşun değil atom bombası atacaksınız bilgi denen geni alana ki siz de dahil herkes bundan etkilensin.

    Siz utanmadan bunu yapmaya devam edeceksiniz, durmayacaksınız bunu biliyorum. Siz internet ağzına kadar porno dolu olduğu halde 43. resimde buzlanmış meme resmine ulaşabilmek için hunharca tıklayacaksınız galeriyi. Yalan çıkacağını bile bile transfer haberinin 13. resmindeki yalana ulaşıp laf etmek için tıklayacaksınız bunları. Siz “öyle bir şey yaptı ki” denen adama salak diyebilmek için salakça 95. resimi görmek için kendinizi heba edeceksiniz.

    Tarih, eğer bir noktada insanlar akıllanıp normale dönerse sizi byte israfında bulunan karbon israfı olarak anacak.

    Eğer takıldığınız bir nokta olursa söyleyin bunu sizin için galeriyle anlatayım…

  • Ofiste kaka yapmak

    Ofiste kaka yapmak

    İnsanın kendine has ve kimseyle paylaşmadığı bazı konular vardır. Bunu ne büyüklerinize ne küçüklerinize ne hayat ortağınıza… En yakınlarınıza bile anlatamazsınız. Kaka yapmak da böyle bir şeydir. Hayatta bu kadar çok tekrarı olup da bu kadar saklanan pek az şey vardır.

    Ofiste kaka yapmak çok zor bir iştir. Bir kere çok paylaşımlı bir ortamdır. Herkesin girip çıktığı bir yere en değerli organlarından birini dayayıp böyle bir işe girmek iğrençtir.

    Varsayalım çok sıhhi bir ofisiniz var. Yine de çok kolay bir şey değildir. Sebeplerini sayalım:

    • Tuvaletler ofis ortamlarında yanlarında sadece ince suntadan separatörlerle ayrılmış mekanlardır. Dolayısıyla yanınızda birinin olması hep kaka yaparken biri elinizi tutacakmış izlenimi uyandırır. Genelde tuvalette elini yıkıyormuş gibi yapıp oyalanıp herkesin gitmesini bekleyip öyle tuvalete giren insanlar vardır.
    • Tuvalette kaka yaparken yalnız olmayı istemenin en önemli sebeplerinden biri de bu eylemin zaman zaman desibel yoğun bir uğraş olmasıdır. Ne bu sesin tonu ne de zamanı ayarlanabilir. Oradaki ses denizin üstündeki martılar kadar bağımsız ve özgürdür. Tuvaletten çıktığınızda “sen miydin lan o trombon” diyen olmasa da o imalı bakışlara katlanmaktansa herkesin gitmesini beklemek yeğdir.
    • Kurumsal tuvaletlerin en kötü taraflarından biri de çok para harcanmış ve her daim temiz olan yer fayanslarıdır. Bunlar parlak olurlar. Dolayısıyla ışığı ve geri kalan her şeyi yansıtma özelliğine sahiptirler. Yan kabinde sizinle aynı hizada ve motivasyonla oturan bir kişiyle uygun bakış açısı yüzünden göz göze gelebilirsiniz. Çok iğrenç bir durumdur. Bunun için yere kağıt havlu serenler biliyorum.
    • Yaşanan en çirkin şeylerden biri de insanın kaka yapma güçlüğü çektiği insandır. Eğer ortamda biri olsa o inlemeler ve ıkınmaların yarattığı yalvarmaya yakın sesler çok itici olur. Bu sesleri duyunca içerideki adamı tanımamak, çıktığında o adama saygısını kaybetmemek için çişini yapmadan tuvaletten kaçan, hatta işi bırakan adamlar tanıyorum.
    • Yan yana kaka yapmak yeterince kötüyken aralarında ast üst ilişkisinin olması en iğrenç durumdur. “Osman bey bugün inlettiniz ortalığı” denmez müdüre. Müdür de “seni inisiyatif alasın diye tuttuk ama daha kakana sözün geçmiyor” diyemez size. Böyle pis pis bakışamazsınız da… Gözlerinizi bir yere sabitlemek en iyisidir. Ben genelde suya bakarım. Sanki musluktan akan su, su değilmiş de hayatın anlamıymış gibi dikkatle bakarım. Çıktıktan sonra bir on dakika da müdürle göz göze gelmemeye çalışırım.
    • Ofiste bu işi yapacaksanız ilk yapacağınız şey telefonunuzun sesini kısmak olsun. Çevrede şöyle bir ses olsun ister misiniz: IııııOsman abi? Iııııbben seni… IIIIbi on dakika sonra arayayım mı? Yok abi mühim bir iş üstündeyim… Yok abi tabi senden mühim değil ama… Iıııııçıyorum abi. Hayır yanlış duymadın abi. Ben senin abi…”
    • Ofiste kaka yaparken en büyük kurtarıcınız sifondur. Sifon sesi önler, klozeti pir u pak tutar ki sizin çıkmanızı kapıda heyecanla bekleyen patronunuz yarattığınız gotik sanat eserinden faydalanmasın. Giderek azalan su kaynaklarını ve tasarrufu düşünmek için çok yanlış bir zamandır bu…

    Evinizde yapın. Gerçekten bak… Değmez bu kadar sıkıntıya…

  • PR Dünyası ölürken…

    PR Dünyası ölürken…

    Uzun zamandır herkes PR dünyasının yaşadığı zorluklardan bahsediyor. Ölüyor, bitiyor, gelecek beş yılı göremeyecek hep anahtar kelimeler. Peki neden kötüye gidiyor veya nasıl daha iyi olur konusunda ortada nasıl fikirler var, bunlara hiç ulaşamadım. Madem öyle ben kendi fikirlerimi yazayım, eğer böyle bir çalışma yoksa ona altlık olur, varsa daha önce çıkarılmış fikirlerle kendimi zenginleştiririm diye düşündüm.

    PR Dünyasının aşağı gitme sebepleri

    İç çekişmeler

    Bir sektörün iç çekişmesi olmaz, rekabeti olur. Ama PR dünyasında rekabet yerine iç çekişmeler var. Geç doğmuş bir sektör dünyayla kıyaslandığında. İletişim Türkiye’de çok sonradan öğrenildi. Ama bu kadar kısa zamanda sektör sahipliğinde üçüncü kuşak diyeceğimiz bir konuma gelindi.

    Birinci kuşak kurucu kuşak olarak tanımlanabilir. Gerçekten ülkeye bu iş dalını anlatabilmek için çok çalıştılar ve zorlu bir süreçten geçtiler. İkinci kuşak onların kurduğu düzenin üstünden giden, biraz miras yiyen ama bu bakış açısıyla har vurup harman savuran bir dönem oldu. Üçüncü kuşak zorlu zamanlarda varolmaya çalışan ve bunun için sineğin yağını çıkarmaya hevesli bir kesim olarak geldi. Ancak üçüncü kuşağı tek bir kuşak olarak görmek de yanlış. Zira büyük kurumsal işler yapmak çin kurulmuş ajanslarla küçük ne iş olsa kaça olursa yaparızcıları birbirinden ayırmak şart. (daha&helliip;)

  • Göreli olarak başarılı Einstein’ın karnesi

    02-notas-escolares-de-albert-einstein

    Einstein’ın sevmediği ama başarılı olduğu bir ilköğretim okul hayatının son gününün belgesi bu. İsviçre’de Aaru’da Argovian Kantonu Okulu’ndan mezun oluyor. 3 Ekim 1896 yılında. 1911 yılında yazdığı görelilik teorisinden 25 sene önceki notları bunlar.

    Notlar 6 üstünden verilmiş. Cebir, geometri ve fizik gibi notları tam. En düşük notu Fransızca ile 3. İtalyanca’dan 5 almış. Tarih’ten de tam not almış. Coğrafya sallanıyor.

    Adam başarısız değil. Sadece geleneksel eğitim sisteminden hoşlanmıyor. Adam zeki ve daha fazlasını istiyor. İlköğretim seviyesi ona yetmiyor. Neyse ki oradan harcanmadan çıkıyor. Çıkarken de iddia edildiği gibi çok başarısız bir karneyle değil, gayet iyi notlarla terkediyor okulu.

  • Hz Muhammed’in resmi hakkında diyanet ne düşünüyor?

    Hz Muhammed’in resmi hakkında diyanet ne düşünüyor?

    hzmHz. Muhammed resimleri insanları ölmesine neden olurken milyonlarca insanın da rencide olmasına üzülmesine yol açıyor. Ben bu konuyu ülkenin en yetkili ağızlarına sormak, onların görüşünü, dini yorumlarını sizlerle paylaşmak istedim.

    Soru: Peygamberimizin resminin hiçbir yerde gösterilmemesiyle ilgili Kur-an emirleri nelerdir? Bu emrin kaynağı nedir?
    Cevap: Sorunuzdan Hz Peygamberin (as) resminin var da gösterilmediği gibi bir anlam anlaşılmaktadır. Oysaki Hz Peygamberin (as) resmi bulunmamaktadır. Şayet çizilmiş olsa dahi bu Hz. Peygamberin (as) gerçek resmi değil, çizen şahsın zihnindeki tahayyülünün ortaya konmasıdır. Bu ise tamamen yanlıştır. Bir kimsenin zihnindeki tahayyulün gerçekmiş gibi ortaya çıkarılması doğru değildir. Konuyla ilgili bilgi aşağıdadır;  Tevhid inancını esas alan İslam, bu inancı korumak için son derece titizlik göstermiştir. Akla ve kalbe, gizli ve açık bir şekilde girebilecek her tür şirk ve putperestlik yolunu kapatmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.s.) İslam’ın ilk döneminde, ne suretle olursa olsun, tasvir (resim-heykel) yapmayı ve tasvirli eşya kullanılmasını yasaklamıştır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) şirkle mücadele halindeydi; insanları putlara, heykellere, resimlere ibadetten uzaklaştırıyordu. Nitekim resim ve heykeli şiddetle yasaklayan “Kıyamet gününde en şiddetli azaba maruz kalacak olanlar Musavvirlerdir.” (Buhari, Büyu’, 36; Libas, 89); “Bu tasvirleri yapanlara kıyamet gününde azap edilir ve onlara ‘Hadi bakalım, yaptığınız şu suretlere bir de can verin’ denilir. İçinde suret bulunan eve melekler girmez” (Buhari, Bed’ü’l-halk 7; Libas, 92, 95; Ebu Davud, Taharet 91) gibi hadisler bu dönemde söylenmiştir. Buradan, yasaklanan şeyin bunların kişileri şirke götürmesi, kutsallık ve tapınma aracı yapılması olduğu anlaşılmaktadır (Ceziri, Kitabü’l-Fıkh ala’l- mezahibi’l-erba’a, II, 34). Hz Peygamberin (as) resminin çizilmesi caiz değildir. Bu hassasiyetle müslümanlar peygamberlerin resimlerini yapmaktan uzak durmuşlardır.

    Verilen cevaplar son derece ölçülü ve akıllıca oluşturulmuş. Bu konuda Diyanet’i kutlamak ve takdir etmek gerekiyor.

    Verilen cevap son derece aydınlatıcı, bir o kadar da üzücü.

    Hz. Muhammed ve ona indirilenler, kendisinin putlaştırılmaması için resmedilmesi, tasvir edilmesi yasaklanmış. Bunu o devrin hassasiyetleri içinde anlamak ve takdir etmek gerekiyor. Sonuçta Mekke ve Medine’nin put satarak hayatını satan insanların elinden kurtarıldığını din kültürüne haiz olanlar hatırlayacaktır.

    Ama bu anlatılanlar aslında bir o kadar üzücüdür. Çünkü Kur-an’da Diyanet’in de belirttiği gibi peygamber resmi yapılmaması söylenmemiş, genel olarak putlaştırmaya karşı emirler verilmiştir. Yani putlaştırmadığı sürece onun resimlerini yapmaya karşı herhangi bir dini hüküm göremiyorum. Dolayısıyla bu resmi yapan bir kişi, kamuoyunda iddia edildiği gibi onun hatırasına küfür ve saygısızlık etmek gibi bir amaç taşımaz. “Eyvah resmi çizildi din elden gitti” gibi bir yaklaşım yanlıştır. Hele hele resmini çizdiler diye insanlara saldırmak onları öldürmeye çalışmak insanlık ya da inançlılık değildir.

    Bunları dikkat ve bilgilerinize sunuyorum.

    NOT: Sorduğum sorudan öyle bir şeyi ben çıkaramazdım ama o zamandan peygamber resimlerinin olduğunu hiç düşünmedim. Biz de bir iki din dersinden geçtik…

  • Orwell Erdoğan’ı neden alkışlar?

    Orwell Erdoğan’ı neden alkışlar?

    AA306087_.jpgAlev Alatlı George Orwell bugün yaşasaydı Erdoğan’ı alkışlardı dedi. Orwell… Benim en sevdiğim yazar…

    Peki neden sever ve alkışlardı acaba?

    Orwell’i ne kadar tanıyorsunuz bilmiyorum. Kafası çok çalıştığı için, çok düşündüğü için, ütopyalara inandığı için mutsuz yaşadı. Çünkü hayatta her zaman kafası çalışan insanları bulamazsınız, çünkü kimse çevresindekileri düşünerek sürdürmüyor hayatını ve çünkü hayatta ütopyalarda kurduğumuz dünyalara yakın hiçbir şey yok…

    Bir İngiliz olarak emperyalizmi bizzat Burma’da polis olarak yaşadığı için emperyalizmden ve onun kaynaklarından nefret etmiş bir adamdan bahsediyoruz. Totalitarizmin her türlüsünden, insanların baskı altında kalmasından ve sosyal adaletsizlikten nefret etti. Bunu eserlerinde görmemek mümkün mü? 10 kitap ve yüzlerce makale yazmış biri olarak açlık ve sefalet içinde, hastalıklarla boğuşurken, hastanede başarısız bir ameliyatın ardından hayata gözlerini yumdu.

    Sol tandanslı, sosyal adalete dayalı, insanların paylaşarak ürettiği ve çoğalttığı sistemlerdi onun kafasındaki. Rus devriminden sonra kurulması planlanan ama bir türlü kurulamayan şeydi. Hatta bizzat içinde bulunduğu bir türlü faşizm çizgisinden kurtarılamayan İspanya devrimiydi onun istediği.

    O yüzden kaybedilmiş umutlar ve hayallerini Hayvanlar Çiftliği’nde ve tarihi distopyası 1984’te özetledi.

    Şimdi bu adamın Erdoğan’ı nasıl ve hangi sebeplerle alkışlayacağı sebepleri bulmaya çalışalım:

    Sosyal adalet mi? Bu kadar zengin ülkeden fazla sayıda milyarder çıkaran, gelir uçurumunun tavan yaptığı ülkede mi? Yok canım daha neler…

    Eşit paylaşım mı? Kaç paraya yapıldığı açıklandığında ekonominin zarar görmesinden korkulan sarayı yaptıran adam mı? Yok canım…

    Totalitarizmden uzak kaldığı için mi? Herkesin dinlenmesi için kanunlar çıkaran, sonrasında bu kanunlar yüzünden kendisi de dinlenince daha sert dinleme ve hapsi atma kanunları çıkaran birini mi? Yapmayın Allah aşkına…

    Halkın ortak mutluluğu için çalışması mı? Halkı benim yüzde 50’im ve öteki yüzde 50 olarak bölen bir cumhurbaşkanının mı? Bence hiç girmeyin oraya…

    Emperyalizm karşıtlığı mı? Her fırsatta Osmanlı’ya övgüler yağdıran, Ortadoğu emelleri olan birinin emperyalizm karşıtlığı mı? Çok zor be…

    Alev Alatlı’nın yorgun zihnine girmekte çok zorlanıyorum ama bence olsa olsa kitaplarındaki distopyaya canlı örnekler sunduğu için alkışlayabilir Erdoğan’ı… Gerçekten herkesin interentini dinleyen bir Büyük Birader olduğu için… Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir cümlesini somuta indirgediği için… 1984’te geçen çarpıcı slogan “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cehalet güçtür” cümlesini hergün daha fazla vurguladığı için… Romanında hayal ettiği “Mutluluk ve özgürlük arasında kaldığında insanlar hep mutluluğu seçer” cümlesini gerçek hale getirdiği için…

    Bunlar için alkışlayabilir ancak.

    Başka bir sebep bulamıyorum…

  • AKP’de söylenen fantastik sözler

    AKP’de söylenen fantastik sözler

    Sağolsun ekşi sözlük, fantastik bir değer buldum. AKP milletvekil ve bakanlarının ettiği lafları derlemişler. Onları size yorumlarıyla birlikte sunmak istiyorum…

      1. Eğer beni eleştirenler devrim kanunlarını okudularsa meclis’in ortasında eşek gibi anıracağım Dengir Mir Mehmet Fırat
      2. Yeşillik görmek isteyen manava gitsin Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbay
      3. Başbakan sensin ister asar ister kesersin Recep Tayyip Erdoğan 23 Nisan koltuğunu bıraktığı küçük çocuğa ithafen
      4. Düşünmezsen kürt sorunu yoktur Recep Tayyip Erdoğan
      5. Bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Vecdi Gönül
      6. Yüz bin Ermeni’yi biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Recep Tayyip Erdoğan
      7. Benim ecdadım soykırım yapmaz Recep Tayyip Erdoğan
      8. Devletime karşı suç işleyenleri vurmaktan hoşlanacağım.?Adalet herkese fazla eşit uygulanıyor Abdulkadir Akgül
      9. Müslüman soykırım yapmaz Recep Tayyip Erdoğan
      10. İşkence konusunda hamdolsun ülkemizde sorun yoktur Beşir Atalay
      11. Mali rapor okunurken bir sürü paranın olduğunu gördüm. O kadar parayı ne yapacaksınız dangozlar. Atilla Koç
      12. Ben çevrecilerin daniskasıyım Recep Tayyip Erdoğan
      13. Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek Mehmet Şimşek
      14. Bizim suyumuz temizdir, gönül rahatlığıyla içilebilir. Şerefimle temin ediyorum ben gece gündüz içiyorum İ. Melih Gökçek
      15. Dindar bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz Bülent Arınç
      16. Umarım japonlar da bir gün hak dinine girerler. Bülent Arınç
      17. Başbakanımız bizim için ikinci peygamber gibidir İsmail Hakkı Eser
      18. Ergenekoncular 40 sene fişledi artık sıra bizde Avni Doğan
      19. Kadere imanın yoksa ben seninle tartışacak değilim Recep Tayyip Erdoğan
      20. Alkol içmeyin üzüm yiyin Recep Tayyip Erdoğan
      21. Ak parti iktidara geldi ineklerin sütü arttı Ali Koyuncu
      22. Ticaret yapmasam 3 bin euro maaşımla geçinemem Recep Tayyip Erdoğan
      23. Nükleer sızıntı olacaksa ha Rusya’da sızıntı olmuş, ha Sinop’ta ha Mersin’de değişen bir şey yok Suat Kılıç
      24. Hayır çıkarsa bunu dünyaya savunamam Recep Tayyip Erdoğan
      25. Gensoru da artık bu ülkede yalama oldu Recep Tayyip Erdoğan
      26. Ben kendim şahsen ponpon kızlara karşıyım Faruk Nafiz Özak
      27. Herkes mahallesindeki okula gitse trafik çözülür Kadir Topbaş
      28. Türk arapsız yaşayamaz Recep Tayyip Erdoğan
      29. Başbakanı ağzına alırken dikkatli ol Ayşe Nur Bahçekapı
      30. AKP kadınları feminizmin kölesi değil Dengir Mir Mehmet Fırat
      31. Newton’u değil kuantumu öğreteceğiz Hüseyin Çelik
      32. Bir demokrasinin tam anlamıyla işlediğinin en büyük kanıtlarından birisi o ülkenin bağımsız ve özgür bir şekilde işleyen medyasının varlığıdır Bülent Arınç
      33. Eskiden millet tommiks, teksas okurdu, şimdi sayın içli wikileaks okuyor Recep Tayyip Erdoğan
      34. Protestolar devletin belirlediği yerde, usulüne uygun yapılsa hiçbir sorun yaşanmaz Cemil Çiçek
      35. Golf oynarken kendimi köyümde gibi hissediyorum. kendimi ormanların, yeşilliğin içinde, bir rüya aleminde görüyorum İbrahim Şahin
      36. Avrupa, Anadolu’da yaşamış bir prensesin adıdır Egemen Bağış
      37. Bazı öğrenciler kendini yere atıyor Beşir Atalay
      38. Keneden korunmak için paçalarınızı çoraplarınızın içine sokun Recep Akdağ
      39. Türkiye’nin not arttırımı Kılıçdaroğlu saçma sapan işler yapabilir düşüncesine takılabilir Ali Babacan
      40. Paramız yamyamların paralarından daha değersizdi Bülent Arınç
      41. Hayat içki ve seksten ibaret değildir Bülent Arınç
      42. Çevre anamız madencilik babamız Hilmi Güler
      43. Yollarda sollamayı türkiye’de solu bitirdik Binali Yıldırım
      44. Yollar tuzlu inanmayan yalasın Melih Gökçek
      45. Statta tepiniyorlar Dolmabahçe kayıyor Ertuğrul Günay
      46. Nükleere karşı çıkanlar bilgisayar kullanmıyor mu Recep Tayyip Erdoğan
      47. Twitter ile olmaz tezek kokusunu hissedeceksiniz Recep Tayyip Erdoğan
      48. O kanal mutlaka yapılacak benim dedem istiyor Recep Tayyip Erdoğan
      49. Sınavlarda şifre olabilir. Şifre Bankamatik kartlarında da var Hüseyin Çelik
      50. 10 numara yağı farklı amaçla kullanmak isteyenler, anasından doğduğuna pişman olacak. Çünkü bu ahlak dışı bir davranıştır Zafer Çağlayan
      51. Doğum kontrolü chp zihniyetidir Recep Tayyip Erdoğan
      52. Gençlerin seks manyağına dönüşmesini istemiyoruz Bülent Arınç
      53. Amerika’da afedersin hostessiz uçaklara da bindik RecepTayyip Erdoğan
      54. Nükleer santrallerimizi 2071 yılında, yani malazgirt zaferinin 1000. yıldönümünde kapatmayı düşünüyoruz Taner Yıldız
      55. Biber gazı en modern yatıştırıcıdır Recep Tayyip Erdoğan
      56. Kusura bakma ben bu tertemiz alnımı, senin o lekeli dudaklarına sürdürmem Recep Tayyip Erdoğan
      57. Müslüman tavuklara niye daha fazla gümrük koyuyorsunuz? Bu gümrük olmamalı Zafer Çağlayan
      58. Terörü konuşmayarak gündemden düşürmeliyiz Recep Tayyip Erdoğan
      59. Atanamamış öğretmenler diye uyduruk bir sorun çıkardılar Ömer Dinçer
      60. Eşcinseller de özgürlük istiyor verecek miyiz Burhan Kuzu
      61. Hrant Dink cinayetinde asil hedef Ak Parti’dir. Hüseyin Çelik
      62. Gençlerimiz dindar olmasın da tinerci mi olsun Recep Tayyip Erdoğan
      63. Ne demek ya milletimin bana vermiş olduğu yetkiyi, zorla kullandırtmayacaksın öyle mi. Bir sabrederim, iki sabrederim, üç sabrederim, beş sabrederim, on sabrederim sonra kafanı kırarım ben senin Nihat Zeybekçi
      64. Alkol satan işletmelerin isim isim listelerinin istenmesi’ daktilo hatasından kaynaklanmış bir durum. Cevdet Erdöl
      65. Sümerler de tablet kullanıyordu Ömer Dinçer
      66. Kemal Kılıçdaroğlu, şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor Bülent Arınç
      67. Erkeğin otoritesini, egemenliğini kıralım derken, feminizme de davetiye çıkarmamak gerekir. Ramazan Can
      68. Ateist dinsiz bir gençten kimseye fayda gelmez Özcan Ulupınar
      69. Polisin kullandığı gaz sağlığa zararlı değil İdris Naim Şahin
      70. Nerden bileyim ben geldim diye sevindiğini? Hadi bir takla at ya da oyna bir göreyim. Çal bakayım davulcu İdris Naim Şahin
      71. Süt taze daha bugün dağıttık ondan zehirlenmiş olamazlar Ömer Dinçer
      72. Sezeryana karşıyım, kürtaj cinayettir. Medya her defasında Uludere diyor. ben de diyorum ki; her kürtaj bir uludere’dir. Recep Tayyip Erdoğan
      73. Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar Recep Akdağ
      74. Tecavüzcü kürtaj yaptıran kurbandan masumdur Ayhan Sefer Üstün
      75. CHP’li ve alevi olduğunu bildiğim halde gittim Melih Gökçek
      76. Türk halkı Suriye ile savaşa girmekten korkmuyor İbrahim Uslu
      77. Alevilerin bir kısmı da kendini islam içinde görüyor Bülent Arınç
      78. Birkaç Mehmet’i şehit ettiler diye gündem olmamalı Hüseyin Çelik
      79. Bütün okulları imam hatip yapma şansı yakaladık. Ali Boğa
      80. Metro çalışmalarında böyle kazalar çok normaldir Binali Yıldırım
      81. Olay terör saldırısı değil. hindistan, pakistan’da sıkça yaşanan olaylar gibi bir olaydır. Veysel Eroğlu
      82. Bizim en büyük sıkıntımız aramızda ki gizli ve sinsi akp’lilerdir. Numan Kurtulmuş
      83. IMF’ye cep harçlığı verecek durumdayız Recep Tayyip Erdoğan
      84. Mecbur muyuz gazeteleri toplantılarımıza davet etmeye Recep Tayyip Erdoğan
      85. Cumhuriyet yürüyüşleri suriye destekli Mehmet Metiner
      86. Yat bir lüks değil ihtiyaçtır Binali Yıldırım
      87. Kuvvetler ayrılığı önümüze engel oluyor Recep Tayyip Erdoğan
      88. Başbakanımızın görüşünden sonra bizim fazla bir görüş ilave etmemize lüzum yok Binali Yıldırım
      89. Evrimi tabii ki sansürleyeceğim yukarıda allah var. Suat Kılıç
      90. İsrail özür diledi şehitlerin kanı yerde kalmadı Recep Tayyip Erdoğan
      91. 2007’de 775, 2008’de 474, 2009’da 197, 2010’da 101, 2011’de 106 ve 2012’de 24 çocuğun sokakta yaşadığı tespit edildi ve bu çocukların bakanlık hizmetlerinden yararlandırılması sağlandı. Fatma Şahin
      92. Meşgalesi olmasa Fatih Terim’i de akil listesine alırdım Recep Tayyip Erdoğan
      93. Medyanın henüz hepsi elimizde değil daha bir kısmı… Suat Kılıç
      94. Tövbe eden pkk’lıyı affedelim. Halil Ürün
      95. Uzay gemisi yapmamızı engelliyorlar… Zafer Çağlayan
      96. Evet yasama yürütme ve yargı ayrı gibi gözükür ama bu sadece görünürde bir ayırımdır Burhan Kuzu
      97. Epidural doğum, hipnozla doğum gibi yöntemler gündeme alınabilir ama işin tabiatı normal doğumdur. anne ne kadar cesursa çocuğu da o kadar cesur olur. korkak bir nesil istemiyoruz. Mehmet Müezzinoğlu
      98. Tombul tombul bilmem nereye kadar türküler var Bülent Arınç
      99. Başkanlık sistemini tartışmak sevaptır. Burhan Kuzu
      100. Geçilemeyen çanakkale şimdi 4 dakikada geçilecek. Binali Yıldırım
      101. Uzaya güneş paneli yerleştirip enerji üreteceğiz Binali Yıldırım
      102. Türk ve Müslüman ülkeler olimpiyatları yapalım… Sadık Yakut
      103. Hanginizin yaşam tarzına müdahale ettik söyleyin Recep Tayyip Erdoğan
      104. Yol değil orman istiyoruz diyenler ormanda yaşasın Recep Tayyip Erdoğan
      105. Örtülülerin daha namuslu olmalarını bekleriz… Ayşe Böhürler
      106. Kızlar ve erkekler birarada kalınca kaybeden kızlar oluyor… Bülent Arınç
      107. Atatürk yaşasaydı, ak parti genel başkanlığı’na kendini layık görürdü. Fazlı Erdoğan
      108. Basın özgürlüğüymüş. ne basın özgürlüğüymüş. sevsinler böyle basın özgürlüğünü. bu basın özgürlüğünü bizim dönemimizde yaşadı. ben şiir okudum diye cezaevine girdim. Recep Tayyip Erdoğan
      109. Yolsuzluk varsa millet sandıkta hesabını sorar. Mehmet Müezzinoğlu
      110. 17000 km yol yapan iktidarda yolsuzluk olabilir mi? Recep Tayyip Erdoğan
      111. Oğlum, ticari nedenlerle işyerini kapamak zorunda kaldı. kendisi biraz pintidir. İşi kapatınca, oradaki eşyaların bazılarını ve kasaları da eve taşımış. o kasalar onlar. Muammer Güler
      112. Partiden istifa edenin milletvekilliği düşürülsün… Hasan Hami Yıldırım
      113. Biatsa biat itaatsa itaat ölümüne arkasındayız. Mehmet Metiner
      114. Ben olsaydım ebeni öperdim senin… Sadık Yakut
      115. Para bankaya girip çıkıyorsa ona kara para denmez… Recep Tayyip Erdoğan
      116. Sansür söz konusu değil…site kapatılmayacak, sayfaya erişim engellenecek. Lütfi Elvan
      117. Kimse kötülük olsun diye çocuğunu evlendirmez, çoğu masumane. Ayşenur İslam
      118. Hükümet dedikodu üzerine cadı avı başlatmaz. Hüseyin Çelik
      119. Cemaat akp’ye oy vermezse siyasallaşmış demektir. Bülent Arınç
      120. Bahçeli uçağa binmekten korkan bir zavallıdır. Hüseyin Çelik
      121. Bu meclis isterse anayasa mahkemesini kaldırabilir. Mehmet Metiner
      122. İnanın bu uydurma kaset ve ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok. Burhan Kuzu
      123. Medya haddinden fazla özgür… Binali Yıldırım
      124. 17 aralik günah işleme özgürlüğüne müdahaledir… Metin Külünk
      125. Bir gün suyu keselim eski istanbul buydu diyelim… Veysel Eroğlu
      126. Zocuklarıma helal lokma yedirmedim… Recep Tayyip Erdoğan
      127. Teknoloji bağımlılığı çok sinsi ve tehlikelidir… Emine Erdoğan
      128. Terör severler bir genci daha annesinden aldı. Halide İncekara
      129. Pensilvanya’daki hoca ile gülen kastedilmiyor… Bülent Arınç
      130. Seçimler huzurlu geçsin diye twitter kapatıldı… Veysel Eroğlu
      131. Batının özlemini duyduğu demokrasi bizde var. Recep Tayyip Erdoğan
      132. Trafoya kedi girdi, elektrikler ondan kesildi. Taner Yıldız
      133. www’den çıkar ttt’yi kurarız. Lütfi Elvan
      134. Millet 1 yıldır sokaktaki şımarıklılığı izliyor… Recep Tayyip Erdoğan
      135. Soma’da önemli olduğuna inandığımız bir kaza yaşandı. Taner Yıldız
      136. Soma’da aklını kullanan hayatını kurtardı… Mustafa Harputlu
      137. Diktatör olsaydım meydanlarda dolaşamazdınız. Recep Tayyip Erdoğan
      138. Polis nasıl sabrediyor anlayamıyorum. Recep Tayyip Erdoğan
      139. Deprem sonrası telefonlarınız çekmezse bakanlığı arayın… Lütfi Elvan
      140. Meclisin çalışma saatinin artması demek, türkiye cumhuriyeti’nin hazinesine ve bütçesine yüktür. Belma Satır
      141. 49 insanın rehin alındığını düşünmüyoruz. eğer rehin alınsaydı oturulur pazarlık yapılırdı. Naci Koru
      142. Geziciler dozerle ağaç katliamı yaptı… Recep Tayyip Erdoğan
      143. Kadın, iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bülent Arınç
      144. Afedersin cok daha çirkin şeyler Ermeni diyen oldu Recep Tayyip Erdoğan
      145. Hz. muhammed erdoğan’a oy verenlerle gurur duyardı Pelin Gündeş Bakır
      146. Biz de Almanya’yı dinliyoruzdur muhakkak. Volkan Bozkır
      147. Artık münafık olmayan rektörler seçilecek… İbrahim Korkmaz
      148. HSYK’yı cemaat kazanırsa seçimi gayrımeşru sayarız. Mahir Ünal
      149. Neden Zorunlu kimya dersi tartışılmıyor? Recep Tayyip Erdoğan
      150. Ebola o kadar da kötü değil yalnızca bulaşınca öldürüyor… Temel Kotil
  • Kezbanların İsveçli bakanla imtihanı

    Kezbanların İsveçli bakanla imtihanı

    İlk başta ne yalan söyleyeyim İsveçli bakan muhabbetini kadınların güye göğüs kanserine dikkat çekmek için birbirlerine sütyen rengi fısıldadığı aktivitelerden biri zannettim. Sonra biraz daha iyşin içine girince tehlikenin farkına vardım: Adamın biri İsveç gibi demokrasi ve insan haklarının tavan yaptığı ülkede sağlık bakanı oluyor. Yakışıklı olduğu için bizim kızlardan birkaçı onu keşfediyor ve sosyal medyamız isveçli bakan muhabbetiyle yıkılıyor.

    Adam gelse dese ki hadi lan geldim ne diyorsunuz söyleyin, böyle afedersin cücük gibi kalacaklar.

    Muhafazakar değilim ama bu çok acayip bir şey.

    Kadınlar bence erkeklerle aynı seviyeyi yakaladı. Bundan sonra biri kalkıp da erkeklere iğrençsiniz derse ağzına terlikle vurmak gerekecek…