Kategori: Siyaseten

  • Bir sandık görevlisinin evrak-ı metrukesi

    Bir sandık görevlisinin evrak-ı metrukesi

    Seçimin içinin nasıl olduğunu size içinde bulunan bir insan olarak anlatayım istedim. O öyleydi bunu böyle yapmışlar diyenler için önemli bir kaynak olur belki. Çok ciddi bilgi sahibi olduğunu düşünenlerin dahi buradan alabileceği bir şey vardır belki…

    Birkaç senedir sandıklar konusunda ciddi sorunların olduğu, sandıklarda yapılan şeylerin demokrasiye ne kadar direkt müdahale olduğunu söyleyen çok insan oldu. O yüzden de birçok seçimde sandığa gidip oraya sahip çıkma üzerine adımlar attım. Sonuçta düşünecek olursanız son 4 yılda 7 seçim yapıldı.

    Geçen seçimlerde yaşadıklarımı bir kenara bırakarak direkt bu seçimlerde yaşadıklarımı başından itibaren onlatayım ki taze bilgi olsun.

    Sandığına sahip çıkmayan adam değildir, sandıkta çalışanlar çok büyük adamdır tarzı yaklaşımlar benim de canımı sıktığı ama yine de her sene olduğu gibi sandığa başvurdum CHP üstünden. Niye CHP üstünden? Seçmeniyim, göreli olarak fikir ayrılıklarım daha az diye.

    CHP’ye ulaşma uğraşlarım bu sene daha bir sonuçsuz kaldı. Tam umudumu kaybederken parti içine direkt müdahil olabilen bir arkadaşımın araya koyduğu “torpille” CHP’den haber geldi. Sizi arayacağız dediler. Nerede oturuyorsunuz diye sordular, söyledim. “Size yakın bir sandık bulacağız” dediler “hayır nerede zorlanıyorsanız oraya gönderin beni” dedim. Sevinerek teşekkür ettiler. Bekle Allah bekle ses soluk çıkmadı. Herhalde unuttular dedim. Ardından tanımadığım bur telefon numarasından eğitime çağrıldım.

    Kalabalık bir salonda tüm bilgi güvenliği kurallarını hiçe sayıp adımızı telefonumuzu ve TC kimlik numaramızı beyaz bir kağıdın üstüne çirkin el yazımızla yukarıdan aşağı yazıp bu kağıtta bur üsttekinin tüm gizli bilgilerini görebilirken omuz silktim ve eğitime girdim. Muhtemelen eğitimcinin eğitimini almamış bir abla bir sunum yaptı. Şirkette birisi böyle bir eğitim verse kesin söylenirsiniz. Ama orası dayanışma ortamı ve eldekiyle yetinmek zorundayız. Peki. Eğitimde yapılan sunumu istedik veremeyiz dediler. Doküman istedik belki bir ara veririz dediler. Tabi ki vermediler.

    (daha&helliip;)

  • Bush’tan sonra özür dileyen ABD seçmeni…

    Bush’tan sonra özür dileyen ABD seçmeni…

    Yakın tarih hatırlamak önemli bir meziyettir. Ama hatırlamayanlar için tarihi hatırlatmak çok daha önemlidir.

    ABD’de yapılan 2004 seçimlerinde George W. Bush (oğul olan) ile John Kerry yarıştı. Kerry akıllı mantıklı bir adam olarak Demokratların kesin gelecek gözüyle baktıkları bir adamdı. Bush ise ABD’yi Irak bataklığına sokan, babasının tıpkı kopyası, az zeki, çok Cumhuriyetçi acayip bir adamdı. Gerçekten zeki olan kimse onun gelmesini istemedi. Ama o, 286’ya 251 temsilciyle seçildi.

    O zaman Amerikalılar, zeki ve Kaliforniyalı olanlar bir kam;anya başlattı. Kampanyanın adı Sorry Everybody / Sorry World olarak belirlendi. ABD seçmeninin zeki olanları vallahi biz bu adamı seçmedik beceremedik seçtirmemeyi size de bela ettik diyerek dünyadan özür diledi.

    Özürü nasıl dilediler? Ellerine bir beyaz kağıt alarak bunun üstüne özürlerini yazarak yaptılar bunu…

    Irak işgali, Afganistan işgali, Kore’ye dalma istekleri gibi birçok konuda geçmiş sabıkaları olan evlat Bush, seçmenin özür dilediği bu seçimden sonra Habeas Corpus gibi, birinin özgürlüğünü kısıtlayacaksan bunu yasal olarak yapacaksın tadındaki temel hukuk ilkelerini yasal olarak çiğnedi.

    Sorryeverybody.com sitesi üstünden yapılan bu kampanyaya o kadar çok insan katıldı ve siteyi ziyaret etti ki sitenin aylık barındırma ücreti 7 bin dolarlara çıktı.

    Bu sitenin ardından apologiesaccepted.com ve apologiesnotaccepted.com gibi siteler açılarak dünyanın dört bir yanından pozitif ve negatif tepkiler geldi.

    Sonuçta dünya, ABD’li birkaç seçmenin oyuyla daha kötü bir yer oldu.

    ABD’nin 2016 seçimlerinde daha önce hiçbir yönetim tecrübesi olmayan, George W. Bush’u mumla aratacağı dile getirilen Donald Trump seçildi. Şimdi Amerikalılar yine dünyadan özür dileme derdindeler…

  • Diyanet: Topluma duyarlıysa lüks harcamasında sakınca yok

    Diyanet: Topluma duyarlıysa lüks harcamasında sakınca yok

    diyanetDiyanet işleri başkanı bir milyon liralık bir Mercedes aldı. Kendisi daha ucuza aldı ama sonuçta bir milyon liralık araba kullanıyor. Ben de kafası karışmış bir insan olarak Diyanet.gov.tr adresine giderek Diyanet’in lüks tüketime bakışını sordum. Lüks tüketim yapanları nasıl uyarmalıyız diye sordum. Aldığım cevap noktasına virgülüne dokunmadan aşağıdaki gibi:

    Cenab-ı Allah her insanı kendisine verdiği nimetlerden hesaba çekecektir. Her müslüman kendisine verilen nimetlerin şükrünü eda etmek ve bu nimetleri Cenab-ı Hakkın rızasına uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Bu bağlamda kişi nimetlerin Allah’ın farz kıldığı hakkını eksiksiz verip kibre, ucuba ve başkalarını tahkir durumuna düşmeden, diğer müslüman kardeşlerine ve toplumuna karşı duyarlılığını yitirmedikten sonra kendi konumuna uygun olarak gerektiğinde lüks harcamalarda bulunmasında bir sakınca yoktur.  Dolayısıyla çok zengin ve imkanı olan birinin insanları aldatmak ve kandırmak için kendisine  fakir ve mütevazi süsü vermesi ya da kendisine verilen nimetleri gizlemeye çalışması dinen doğru bir davranış olmadığı gibi gerektiği yerlerde imkanı da varken İslam’ın ve müslümanın izzetini zedeleyecek şekilde cimri davranması da doğru bir davranış değildir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.) huzuruna pejmürde kıyafetle gelen varlıklı birini, “Allah sa­na mal verdiyse, O’nun nimet ve ikramı eseri üzerinde görülmelidir!” (Ebu Davud, “Libas”, 14; Tirmizi, “Edeb”, 54) diyerek ikaz etmiştir. Bu şekilde Allah Teala’nın kuluna verdiği nimeti kulunun üzerinde görmekten hoşlandığını belirtmiştir. Ancak bu malı saçıp savurma ve zayi etme hakkı olarak algılanmamalıdır. Zira böyle bir davranış da hem Kur’an’da hem de Peygamber Efendimiz’in mübarek beyanlarıyla yasaklanmıştır ( Bkz. İsra, 26-27; Muvatta, Kelam, 20; Buhari, İstikraz, 19) ve bir müslüman bir nehir kenarında bile abdest gibi bir ibadet yaparken dahi suyu aşırı kullanmamak ve israf etmemekle emrolunmuştur. (İbn Mace, Tahare 48, Had. No: 419; Ahmet b. Hanbel Had. No: 6768). Dolayısıyla lüks tüketim kişiden kişiye değişen bir özellik arzetmektedir; birisi için lüks ve gereksiz olan bir harcama bir başkası için son derece gerekli ve zorunlu bir harcama olarak görülebilir ve o kimsenin bu harcamayı yapmaması cimrilik ve hata olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bütün bunların birbirine karıştırılmaması gerektiği gibi bir başkasını uyaracak olan bir kimsenin belli bir ilmi birikim ve kültüre sahip olması ve yetkili olması da büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde başkalarının hata ve günahlarını araştırmak, yerli yersiz başkalarını itham etmek vb. dinimizin asla tasvip etmediği durumlar ortaya çıkabileceği gibi kişi kendisini unutma, kendi eksik ve hatalarını görememe ya da kendini kusursuz görüp kibirlenme gibi kişiyi helake götüren bir yanlışa da düşebilir.

    Ben bu açıklamalara şaştım kaldım. Ama Diyanet diyorsa doğrudur diyeceğiz sanırım…

  • Orwell Erdoğan’ı neden alkışlar?

    Orwell Erdoğan’ı neden alkışlar?

    AA306087_.jpgAlev Alatlı George Orwell bugün yaşasaydı Erdoğan’ı alkışlardı dedi. Orwell… Benim en sevdiğim yazar…

    Peki neden sever ve alkışlardı acaba?

    Orwell’i ne kadar tanıyorsunuz bilmiyorum. Kafası çok çalıştığı için, çok düşündüğü için, ütopyalara inandığı için mutsuz yaşadı. Çünkü hayatta her zaman kafası çalışan insanları bulamazsınız, çünkü kimse çevresindekileri düşünerek sürdürmüyor hayatını ve çünkü hayatta ütopyalarda kurduğumuz dünyalara yakın hiçbir şey yok…

    Bir İngiliz olarak emperyalizmi bizzat Burma’da polis olarak yaşadığı için emperyalizmden ve onun kaynaklarından nefret etmiş bir adamdan bahsediyoruz. Totalitarizmin her türlüsünden, insanların baskı altında kalmasından ve sosyal adaletsizlikten nefret etti. Bunu eserlerinde görmemek mümkün mü? 10 kitap ve yüzlerce makale yazmış biri olarak açlık ve sefalet içinde, hastalıklarla boğuşurken, hastanede başarısız bir ameliyatın ardından hayata gözlerini yumdu.

    Sol tandanslı, sosyal adalete dayalı, insanların paylaşarak ürettiği ve çoğalttığı sistemlerdi onun kafasındaki. Rus devriminden sonra kurulması planlanan ama bir türlü kurulamayan şeydi. Hatta bizzat içinde bulunduğu bir türlü faşizm çizgisinden kurtarılamayan İspanya devrimiydi onun istediği.

    O yüzden kaybedilmiş umutlar ve hayallerini Hayvanlar Çiftliği’nde ve tarihi distopyası 1984’te özetledi.

    Şimdi bu adamın Erdoğan’ı nasıl ve hangi sebeplerle alkışlayacağı sebepleri bulmaya çalışalım:

    Sosyal adalet mi? Bu kadar zengin ülkeden fazla sayıda milyarder çıkaran, gelir uçurumunun tavan yaptığı ülkede mi? Yok canım daha neler…

    Eşit paylaşım mı? Kaç paraya yapıldığı açıklandığında ekonominin zarar görmesinden korkulan sarayı yaptıran adam mı? Yok canım…

    Totalitarizmden uzak kaldığı için mi? Herkesin dinlenmesi için kanunlar çıkaran, sonrasında bu kanunlar yüzünden kendisi de dinlenince daha sert dinleme ve hapsi atma kanunları çıkaran birini mi? Yapmayın Allah aşkına…

    Halkın ortak mutluluğu için çalışması mı? Halkı benim yüzde 50’im ve öteki yüzde 50 olarak bölen bir cumhurbaşkanının mı? Bence hiç girmeyin oraya…

    Emperyalizm karşıtlığı mı? Her fırsatta Osmanlı’ya övgüler yağdıran, Ortadoğu emelleri olan birinin emperyalizm karşıtlığı mı? Çok zor be…

    Alev Alatlı’nın yorgun zihnine girmekte çok zorlanıyorum ama bence olsa olsa kitaplarındaki distopyaya canlı örnekler sunduğu için alkışlayabilir Erdoğan’ı… Gerçekten herkesin interentini dinleyen bir Büyük Birader olduğu için… Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir cümlesini somuta indirgediği için… 1984’te geçen çarpıcı slogan “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cehalet güçtür” cümlesini hergün daha fazla vurguladığı için… Romanında hayal ettiği “Mutluluk ve özgürlük arasında kaldığında insanlar hep mutluluğu seçer” cümlesini gerçek hale getirdiği için…

    Bunlar için alkışlayabilir ancak.

    Başka bir sebep bulamıyorum…

  • AKP’de söylenen fantastik sözler

    AKP’de söylenen fantastik sözler

    Sağolsun ekşi sözlük, fantastik bir değer buldum. AKP milletvekil ve bakanlarının ettiği lafları derlemişler. Onları size yorumlarıyla birlikte sunmak istiyorum…

      1. Eğer beni eleştirenler devrim kanunlarını okudularsa meclis’in ortasında eşek gibi anıracağım Dengir Mir Mehmet Fırat
      2. Yeşillik görmek isteyen manava gitsin Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbay
      3. Başbakan sensin ister asar ister kesersin Recep Tayyip Erdoğan 23 Nisan koltuğunu bıraktığı küçük çocuğa ithafen
      4. Düşünmezsen kürt sorunu yoktur Recep Tayyip Erdoğan
      5. Bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Vecdi Gönül
      6. Yüz bin Ermeni’yi biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Recep Tayyip Erdoğan
      7. Benim ecdadım soykırım yapmaz Recep Tayyip Erdoğan
      8. Devletime karşı suç işleyenleri vurmaktan hoşlanacağım.?Adalet herkese fazla eşit uygulanıyor Abdulkadir Akgül
      9. Müslüman soykırım yapmaz Recep Tayyip Erdoğan
      10. İşkence konusunda hamdolsun ülkemizde sorun yoktur Beşir Atalay
      11. Mali rapor okunurken bir sürü paranın olduğunu gördüm. O kadar parayı ne yapacaksınız dangozlar. Atilla Koç
      12. Ben çevrecilerin daniskasıyım Recep Tayyip Erdoğan
      13. Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek Mehmet Şimşek
      14. Bizim suyumuz temizdir, gönül rahatlığıyla içilebilir. Şerefimle temin ediyorum ben gece gündüz içiyorum İ. Melih Gökçek
      15. Dindar bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz Bülent Arınç
      16. Umarım japonlar da bir gün hak dinine girerler. Bülent Arınç
      17. Başbakanımız bizim için ikinci peygamber gibidir İsmail Hakkı Eser
      18. Ergenekoncular 40 sene fişledi artık sıra bizde Avni Doğan
      19. Kadere imanın yoksa ben seninle tartışacak değilim Recep Tayyip Erdoğan
      20. Alkol içmeyin üzüm yiyin Recep Tayyip Erdoğan
      21. Ak parti iktidara geldi ineklerin sütü arttı Ali Koyuncu
      22. Ticaret yapmasam 3 bin euro maaşımla geçinemem Recep Tayyip Erdoğan
      23. Nükleer sızıntı olacaksa ha Rusya’da sızıntı olmuş, ha Sinop’ta ha Mersin’de değişen bir şey yok Suat Kılıç
      24. Hayır çıkarsa bunu dünyaya savunamam Recep Tayyip Erdoğan
      25. Gensoru da artık bu ülkede yalama oldu Recep Tayyip Erdoğan
      26. Ben kendim şahsen ponpon kızlara karşıyım Faruk Nafiz Özak
      27. Herkes mahallesindeki okula gitse trafik çözülür Kadir Topbaş
      28. Türk arapsız yaşayamaz Recep Tayyip Erdoğan
      29. Başbakanı ağzına alırken dikkatli ol Ayşe Nur Bahçekapı
      30. AKP kadınları feminizmin kölesi değil Dengir Mir Mehmet Fırat
      31. Newton’u değil kuantumu öğreteceğiz Hüseyin Çelik
      32. Bir demokrasinin tam anlamıyla işlediğinin en büyük kanıtlarından birisi o ülkenin bağımsız ve özgür bir şekilde işleyen medyasının varlığıdır Bülent Arınç
      33. Eskiden millet tommiks, teksas okurdu, şimdi sayın içli wikileaks okuyor Recep Tayyip Erdoğan
      34. Protestolar devletin belirlediği yerde, usulüne uygun yapılsa hiçbir sorun yaşanmaz Cemil Çiçek
      35. Golf oynarken kendimi köyümde gibi hissediyorum. kendimi ormanların, yeşilliğin içinde, bir rüya aleminde görüyorum İbrahim Şahin
      36. Avrupa, Anadolu’da yaşamış bir prensesin adıdır Egemen Bağış
      37. Bazı öğrenciler kendini yere atıyor Beşir Atalay
      38. Keneden korunmak için paçalarınızı çoraplarınızın içine sokun Recep Akdağ
      39. Türkiye’nin not arttırımı Kılıçdaroğlu saçma sapan işler yapabilir düşüncesine takılabilir Ali Babacan
      40. Paramız yamyamların paralarından daha değersizdi Bülent Arınç
      41. Hayat içki ve seksten ibaret değildir Bülent Arınç
      42. Çevre anamız madencilik babamız Hilmi Güler
      43. Yollarda sollamayı türkiye’de solu bitirdik Binali Yıldırım
      44. Yollar tuzlu inanmayan yalasın Melih Gökçek
      45. Statta tepiniyorlar Dolmabahçe kayıyor Ertuğrul Günay
      46. Nükleere karşı çıkanlar bilgisayar kullanmıyor mu Recep Tayyip Erdoğan
      47. Twitter ile olmaz tezek kokusunu hissedeceksiniz Recep Tayyip Erdoğan
      48. O kanal mutlaka yapılacak benim dedem istiyor Recep Tayyip Erdoğan
      49. Sınavlarda şifre olabilir. Şifre Bankamatik kartlarında da var Hüseyin Çelik
      50. 10 numara yağı farklı amaçla kullanmak isteyenler, anasından doğduğuna pişman olacak. Çünkü bu ahlak dışı bir davranıştır Zafer Çağlayan
      51. Doğum kontrolü chp zihniyetidir Recep Tayyip Erdoğan
      52. Gençlerin seks manyağına dönüşmesini istemiyoruz Bülent Arınç
      53. Amerika’da afedersin hostessiz uçaklara da bindik RecepTayyip Erdoğan
      54. Nükleer santrallerimizi 2071 yılında, yani malazgirt zaferinin 1000. yıldönümünde kapatmayı düşünüyoruz Taner Yıldız
      55. Biber gazı en modern yatıştırıcıdır Recep Tayyip Erdoğan
      56. Kusura bakma ben bu tertemiz alnımı, senin o lekeli dudaklarına sürdürmem Recep Tayyip Erdoğan
      57. Müslüman tavuklara niye daha fazla gümrük koyuyorsunuz? Bu gümrük olmamalı Zafer Çağlayan
      58. Terörü konuşmayarak gündemden düşürmeliyiz Recep Tayyip Erdoğan
      59. Atanamamış öğretmenler diye uyduruk bir sorun çıkardılar Ömer Dinçer
      60. Eşcinseller de özgürlük istiyor verecek miyiz Burhan Kuzu
      61. Hrant Dink cinayetinde asil hedef Ak Parti’dir. Hüseyin Çelik
      62. Gençlerimiz dindar olmasın da tinerci mi olsun Recep Tayyip Erdoğan
      63. Ne demek ya milletimin bana vermiş olduğu yetkiyi, zorla kullandırtmayacaksın öyle mi. Bir sabrederim, iki sabrederim, üç sabrederim, beş sabrederim, on sabrederim sonra kafanı kırarım ben senin Nihat Zeybekçi
      64. Alkol satan işletmelerin isim isim listelerinin istenmesi’ daktilo hatasından kaynaklanmış bir durum. Cevdet Erdöl
      65. Sümerler de tablet kullanıyordu Ömer Dinçer
      66. Kemal Kılıçdaroğlu, şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor Bülent Arınç
      67. Erkeğin otoritesini, egemenliğini kıralım derken, feminizme de davetiye çıkarmamak gerekir. Ramazan Can
      68. Ateist dinsiz bir gençten kimseye fayda gelmez Özcan Ulupınar
      69. Polisin kullandığı gaz sağlığa zararlı değil İdris Naim Şahin
      70. Nerden bileyim ben geldim diye sevindiğini? Hadi bir takla at ya da oyna bir göreyim. Çal bakayım davulcu İdris Naim Şahin
      71. Süt taze daha bugün dağıttık ondan zehirlenmiş olamazlar Ömer Dinçer
      72. Sezeryana karşıyım, kürtaj cinayettir. Medya her defasında Uludere diyor. ben de diyorum ki; her kürtaj bir uludere’dir. Recep Tayyip Erdoğan
      73. Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar Recep Akdağ
      74. Tecavüzcü kürtaj yaptıran kurbandan masumdur Ayhan Sefer Üstün
      75. CHP’li ve alevi olduğunu bildiğim halde gittim Melih Gökçek
      76. Türk halkı Suriye ile savaşa girmekten korkmuyor İbrahim Uslu
      77. Alevilerin bir kısmı da kendini islam içinde görüyor Bülent Arınç
      78. Birkaç Mehmet’i şehit ettiler diye gündem olmamalı Hüseyin Çelik
      79. Bütün okulları imam hatip yapma şansı yakaladık. Ali Boğa
      80. Metro çalışmalarında böyle kazalar çok normaldir Binali Yıldırım
      81. Olay terör saldırısı değil. hindistan, pakistan’da sıkça yaşanan olaylar gibi bir olaydır. Veysel Eroğlu
      82. Bizim en büyük sıkıntımız aramızda ki gizli ve sinsi akp’lilerdir. Numan Kurtulmuş
      83. IMF’ye cep harçlığı verecek durumdayız Recep Tayyip Erdoğan
      84. Mecbur muyuz gazeteleri toplantılarımıza davet etmeye Recep Tayyip Erdoğan
      85. Cumhuriyet yürüyüşleri suriye destekli Mehmet Metiner
      86. Yat bir lüks değil ihtiyaçtır Binali Yıldırım
      87. Kuvvetler ayrılığı önümüze engel oluyor Recep Tayyip Erdoğan
      88. Başbakanımızın görüşünden sonra bizim fazla bir görüş ilave etmemize lüzum yok Binali Yıldırım
      89. Evrimi tabii ki sansürleyeceğim yukarıda allah var. Suat Kılıç
      90. İsrail özür diledi şehitlerin kanı yerde kalmadı Recep Tayyip Erdoğan
      91. 2007’de 775, 2008’de 474, 2009’da 197, 2010’da 101, 2011’de 106 ve 2012’de 24 çocuğun sokakta yaşadığı tespit edildi ve bu çocukların bakanlık hizmetlerinden yararlandırılması sağlandı. Fatma Şahin
      92. Meşgalesi olmasa Fatih Terim’i de akil listesine alırdım Recep Tayyip Erdoğan
      93. Medyanın henüz hepsi elimizde değil daha bir kısmı… Suat Kılıç
      94. Tövbe eden pkk’lıyı affedelim. Halil Ürün
      95. Uzay gemisi yapmamızı engelliyorlar… Zafer Çağlayan
      96. Evet yasama yürütme ve yargı ayrı gibi gözükür ama bu sadece görünürde bir ayırımdır Burhan Kuzu
      97. Epidural doğum, hipnozla doğum gibi yöntemler gündeme alınabilir ama işin tabiatı normal doğumdur. anne ne kadar cesursa çocuğu da o kadar cesur olur. korkak bir nesil istemiyoruz. Mehmet Müezzinoğlu
      98. Tombul tombul bilmem nereye kadar türküler var Bülent Arınç
      99. Başkanlık sistemini tartışmak sevaptır. Burhan Kuzu
      100. Geçilemeyen çanakkale şimdi 4 dakikada geçilecek. Binali Yıldırım
      101. Uzaya güneş paneli yerleştirip enerji üreteceğiz Binali Yıldırım
      102. Türk ve Müslüman ülkeler olimpiyatları yapalım… Sadık Yakut
      103. Hanginizin yaşam tarzına müdahale ettik söyleyin Recep Tayyip Erdoğan
      104. Yol değil orman istiyoruz diyenler ormanda yaşasın Recep Tayyip Erdoğan
      105. Örtülülerin daha namuslu olmalarını bekleriz… Ayşe Böhürler
      106. Kızlar ve erkekler birarada kalınca kaybeden kızlar oluyor… Bülent Arınç
      107. Atatürk yaşasaydı, ak parti genel başkanlığı’na kendini layık görürdü. Fazlı Erdoğan
      108. Basın özgürlüğüymüş. ne basın özgürlüğüymüş. sevsinler böyle basın özgürlüğünü. bu basın özgürlüğünü bizim dönemimizde yaşadı. ben şiir okudum diye cezaevine girdim. Recep Tayyip Erdoğan
      109. Yolsuzluk varsa millet sandıkta hesabını sorar. Mehmet Müezzinoğlu
      110. 17000 km yol yapan iktidarda yolsuzluk olabilir mi? Recep Tayyip Erdoğan
      111. Oğlum, ticari nedenlerle işyerini kapamak zorunda kaldı. kendisi biraz pintidir. İşi kapatınca, oradaki eşyaların bazılarını ve kasaları da eve taşımış. o kasalar onlar. Muammer Güler
      112. Partiden istifa edenin milletvekilliği düşürülsün… Hasan Hami Yıldırım
      113. Biatsa biat itaatsa itaat ölümüne arkasındayız. Mehmet Metiner
      114. Ben olsaydım ebeni öperdim senin… Sadık Yakut
      115. Para bankaya girip çıkıyorsa ona kara para denmez… Recep Tayyip Erdoğan
      116. Sansür söz konusu değil…site kapatılmayacak, sayfaya erişim engellenecek. Lütfi Elvan
      117. Kimse kötülük olsun diye çocuğunu evlendirmez, çoğu masumane. Ayşenur İslam
      118. Hükümet dedikodu üzerine cadı avı başlatmaz. Hüseyin Çelik
      119. Cemaat akp’ye oy vermezse siyasallaşmış demektir. Bülent Arınç
      120. Bahçeli uçağa binmekten korkan bir zavallıdır. Hüseyin Çelik
      121. Bu meclis isterse anayasa mahkemesini kaldırabilir. Mehmet Metiner
      122. İnanın bu uydurma kaset ve ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok. Burhan Kuzu
      123. Medya haddinden fazla özgür… Binali Yıldırım
      124. 17 aralik günah işleme özgürlüğüne müdahaledir… Metin Külünk
      125. Bir gün suyu keselim eski istanbul buydu diyelim… Veysel Eroğlu
      126. Zocuklarıma helal lokma yedirmedim… Recep Tayyip Erdoğan
      127. Teknoloji bağımlılığı çok sinsi ve tehlikelidir… Emine Erdoğan
      128. Terör severler bir genci daha annesinden aldı. Halide İncekara
      129. Pensilvanya’daki hoca ile gülen kastedilmiyor… Bülent Arınç
      130. Seçimler huzurlu geçsin diye twitter kapatıldı… Veysel Eroğlu
      131. Batının özlemini duyduğu demokrasi bizde var. Recep Tayyip Erdoğan
      132. Trafoya kedi girdi, elektrikler ondan kesildi. Taner Yıldız
      133. www’den çıkar ttt’yi kurarız. Lütfi Elvan
      134. Millet 1 yıldır sokaktaki şımarıklılığı izliyor… Recep Tayyip Erdoğan
      135. Soma’da önemli olduğuna inandığımız bir kaza yaşandı. Taner Yıldız
      136. Soma’da aklını kullanan hayatını kurtardı… Mustafa Harputlu
      137. Diktatör olsaydım meydanlarda dolaşamazdınız. Recep Tayyip Erdoğan
      138. Polis nasıl sabrediyor anlayamıyorum. Recep Tayyip Erdoğan
      139. Deprem sonrası telefonlarınız çekmezse bakanlığı arayın… Lütfi Elvan
      140. Meclisin çalışma saatinin artması demek, türkiye cumhuriyeti’nin hazinesine ve bütçesine yüktür. Belma Satır
      141. 49 insanın rehin alındığını düşünmüyoruz. eğer rehin alınsaydı oturulur pazarlık yapılırdı. Naci Koru
      142. Geziciler dozerle ağaç katliamı yaptı… Recep Tayyip Erdoğan
      143. Kadın, iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bülent Arınç
      144. Afedersin cok daha çirkin şeyler Ermeni diyen oldu Recep Tayyip Erdoğan
      145. Hz. muhammed erdoğan’a oy verenlerle gurur duyardı Pelin Gündeş Bakır
      146. Biz de Almanya’yı dinliyoruzdur muhakkak. Volkan Bozkır
      147. Artık münafık olmayan rektörler seçilecek… İbrahim Korkmaz
      148. HSYK’yı cemaat kazanırsa seçimi gayrımeşru sayarız. Mahir Ünal
      149. Neden Zorunlu kimya dersi tartışılmıyor? Recep Tayyip Erdoğan
      150. Ebola o kadar da kötü değil yalnızca bulaşınca öldürüyor… Temel Kotil
  • Bahçeli Türkçülük yüzünden mi Ford kullanıyor?

    Bahçeli Türkçülük yüzünden mi Ford kullanıyor?

    ford
    Devlet Bahçeli bizzat araba kullanırken…

    Devlet Bahçeli eski arabaları seviyormuş. Bunu bilmek için ya ona yakın siyasetle ilgilenen gazeteci olmak lazım ya da ona arasa satan biri… Kızılcahamam’da yaptıkları toplantıya giderken geçen sene aldığı Ford otomobilini kullanmış.

    Yahu niyşe Amerikan dünya devi Ford arabasını kullanıyor filan derken biraz araştırınca karşımıza enteresan bilgiler çıktı: Ford’un 70’li yıllarda üretilen modellerinden en önemlisinin modeli TC diye anılıyormuş. Elbette Türkiye Cumhuriyeti değil ama ne olacak… Bayağı yakın. Üstüne üstlük bu TC model arabalarönceleri Arjantin’de üretilmiş. Sonradan 1984 yılında fabrika oradan sökülmüş oldouğu gibi Türkiye’ye taşınmış. Üretimin büyük bölümü burada yapılmış. Ama bildiğim kadarıyla Bahçeli’nin kullandığı bu model 1970’lerin ortalarından kalma…

    Son olarak… Bahçeli 1970’lerin aynı dönemlerinin arabalarından çok alıyormuş ve bu 5. arabasıymış. Sanırım o yıllara duyulan bir özlem… Partinin o yıllarına duyulan özlem mi yoksa evinde o yıllarda sahip olamadıkları otomobillere duyulan özlem mi?.. İşin bu tarafını da psikologlara bırakalım.

  • 1 Mayıs’tan nefretin gerçek sebepleri

    1 Mayıs’tan nefretin gerçek sebepleri

    donerBu sorunun cevabı olarak peki çıkmasalardı ne olurdu diyenler hemen buradan çıkabilirler. Burası onlara göre değil. Maazallah yel girer…

    İlk kez 1856 yılında Avusturalya’da ayağa kalktı işçiler 8 saatlik insan gibi bir çalışma düzeni için. Bundan 30 yıl sonra, 1 Mayıs 1886’da, o zamanın Amerikası’nda, Şikago’da ayaklandılar. 500 bin kişi yürüdü yazılanlara bakılırsa. Fransa’da 1889’da bir işçinin önerisiyle kutlanması önerildi ve resmi olarak kabul edildi.

    Ülkenin kurucusu, Mustafa Kemal, daha cumhuriyeti kurmadan, 1923 yılında 1 Mayıs’ı gündemine aldı ve resmi olarak kutladı.

    Ben işin tarihi tarafında değil biraz günümüz tarafındayım. Söylemek istediklerimi maddelerle anlatayım:

    • 1 Mayıs’ın kutlanmasından yana derdi yok ülkenin yönetim erkinin. Taksim’de ve Kızılay’da kutlanmasından yana derdi var. Çünkü Taksim’in temsil ettiği değerlere gıcık oluyorlar. Oranın hafıza kayıtlarını değiştirmek istiyorlar. Artık sol tandansın değil kuracakları ibadethanelerle Taksim’i başka tarafa götürmek istiyorlar. O yüzden de süreli tazelenen 1 Mayıs kutlamalarından nefret ediyorlar.
    • Asla sahip olamayacakları maddi çıkarların dışındaki birliktelikler de onları çok sinirlendiriyor. Yüzde 50’nin üstünde oy almayı başaran, neredeyse 81 ilden birinci parti çıkan parti; kumanya, bedava bilet ve cep harçlıklığı söylentilerinin ötesine geçemiyor adam toplamak için… Bunun yanında 3 tane ağaç veya bundan 37 yıl önceki hatıralar için milyonların oraya akmasından nefret ediyorlar.
    • Onlar insanları yaradandan ötürü seviyorlar. Ama diğer taraftaki insanlar sadece insan olduğu için birbiriyle yan yana duruyor. Ben herkese karşı hoşgörülüyüm diyen adam ertesi gün fikirlerine katılmadığı adamı ateist alevi olarak niteliyor ama diğer tarafta inanmayanlar ellerindeki son parayla çok da peşinden koşmadıkları bir inanca sahip insanlara iftar sofrasına oturup onlara saygı duyuyorlar.
    • Fikir birliği olan insanlarla bir türlü başa çıkamıyorlar. Çünkü partinin içinde en kol kola duranlar arasında bile çıkar dışında bir birlik yok. Biraz ayağına basılan milletvekili ortaya çıkıp çemkirebiliyor. Ama fikir birliği olan adam yanındakine selam diyerek çantasındaki limonu, elindeki maskeyi, üstündeki hırkayı paylaşabiliyor. Gıcık oluyorlar buna.
    • Her şeyin ötesinde; ortak düşmanla büyümeyi hedefleyecek kadar vizyonsuz, askerden hocaya kadar herkesi korkunç düşman ilan eden adamların düşman diyebileceği bir şey kalmadı. Ama aynı bakış açısıyla kendileri, oylanca azametleriyle ortak düşman haline dönüştüler. Çirkinleştiler. Kimse sevmiyor onları artık. Biraz çıkar birlikteliği sona erse, muhtemelen tekme atanları çok olur. İşte bu yüzden de insanların yan yana gelmesini hiç mi hiç istemiyorlar.

    Polisleri halkın üstüne salmak, o güne özel yeni can acıtıcı silahlar ve duvarlar icat etmek; gırtlağını sıksanız bir dönem daha idare eder sizi. 2 Mayıs’ta meydana çıkmak isteyen olursa ne yapacaksınız? Dünyanın en çirkin mekanı haline getirdiğiniz betonlaştırılmış Taksim’i başka kimlere taksim edebileceksiniz?

    Bence yol yakınken dönün bu saçmalıktan…

  • Yüzde 40’ın üstünde oy alan diğerleri

    Yüzde 40’ın üstünde oy alan diğerleri

    Coburg, "Deutscher Tag", NSDAP-Delegation

     

    Tarihimizde yüzde 40 üstünde oy alıp bu iktidar desteğiyle olmaz denen diktatörlüğe kimler gitti diye kısa bir araştırma yaptım. Bakın karşıma kimler çıktı: Naziler!

    Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin üye sayısı 1923 yılına gelindiğinde çok artmıştı. Üye sayısının artışıyla birlikte parti merkezinin bulunduğu Münih’le beraber Bavyera eyaletinin yönetimini ele geçirmek isteyen Hitler, partinin silahlı kanadı olan Sturmabteilung örgütü ve sivil nasyonal sosyalistlerle beraber ayaklanma çıkardı. Bu ayaklanmayı I. Dünya Savaşı’nda görev yapmış eski bir komutan olan Erich Ludendorff da destekledi. Tarihe “Birahane Darbesi” olarak geçen bu darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve Hitler 5 yıl hapis cezası aldı. 5 yıl ceza almasına rağmen 9 ay hapis yattı ve bu süre zarfında kendi hayatını anlattığı, siyasî düşüncelerini açıkladığı ve nasyonal sosyalizmin doktrini niteliğindeki “Kavgam” (Mein Kampf) kitabını yazdı. Bu kitap, partinin bundan sonraki faaliyetlerine yön verdi. Hapisteyken kendisinin en sadık destekçilerinden olan Rudolf Hess ile tanıştı.

    Adolf Hitler, 1924 Kasımında serbest bırakıldı. İzleyen yıllarda, tartışmasız liderliğinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ni yeniden kurdu ve organize etti. Yeni NSDAP artık yarı askerî bir organizasyon değildi ve zorla güç elde etmeyi reddediyordu. Ne olursa olsun, ekonomik ve politik durum dengelenmişti ve aşırıcılığın yükselmesi zayıflamıştı. Bu sebeple daha fazla devrim macerasına ihtimal verilmiyordu. 1925’te parti Hitler tarafından atanan “liderlik kolordusu” ve “genel üyelik” olarak ikiye ayrıldı. Parti ve Sturmabteilung (SA) ayrı tutuldu. Partinin yasal yönüne vurgu yapıldı. Bunun bir işareti olarak, parti kadınları kabul etmeye başladı. SA ve Schutzstaffel (SS) destek grubu olarak tanımlandılar ve bu grubun tüm üyeleri ilk düzenli parti üyeleri oldular.

    Parti, yerel örgütlenmelere önem verdi ve Gauleiter sistemiyle birlikte, Almanya’da idari birimler açtı. Almanya’da 98 tane, Avusturya’da ise 7 tane Gau, yani yerel NSDAP birimi vardı. Bu yerel birimlerden Çekoslovakya’daki Almanların yaşadığı Südetland’a, Polonya’da Almanların yoğunlukta olduğu Danzig’e ve Fransız işgali altındaki Saar Havzası’na da kurulmuştu. Parti, 1924 ve 1929 yılları arasında seçimlerde başarısız oldu, ancak kitlesel gösteriler ve politik duruştan dolayı önem kaybetmediler. Hitler’in 1920’li yılların ikinci yarısındaki politik faaliyetleri hız kesmeden devam ediyordu ki, ismi tüm Almanya’da duyulmuştu. Popülaritesinin artmasıyla birlikte Alman siyasetinin önemli figürlerinden birisi haline gelmişti. 1918 yenilgisi sonucu onuru kırılan ve bu utanç verici yenilgiyi hazmedemeyen milyonlarca Alman’a, 1919’da dış güçlerin baskısı altında kurulan yeni aciz devletten memnun olmayanlara, anti-Marksist Alman emekçilerine, iş ve ekmek isteyen yurttaşlara büyük bir Almanya vaat ediyordu. Hitler, politik fikirlerini ilk olarak, insanların kolayca toplanacağı bir mekan olan barlarda, daha sonraları ise daha büyük toplantı salonlarında halka açıklamaya başlamıştı. En nihayetinde, daha çok insana hitap etmek için meydanlarda geniş çaplı mitingler yapma fırsatını bulmuştu. Onun fikirleri çoğu insana ümit veriyordu, sözlerinde “Alman halkı için” ifadesi eksik olmuyordu. “Eğer haklarımızda ısrar etmezsek hiçbir anlayış mümkün olmayacaktır” diyen Hitler, zaman içerisinde, kitleleri Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin saflarında birleştiriyordu, parti tabanını ulusal pozisyonda, Yahudi karşıtı ve yurtsever görüşe sahip ve biraz daha otoriter bir yönetimden yana olan insanlar oluşturuyordu.

    NSDAP, 14 Eylül 1930 seçimlerinde % 18.3 oy ile Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden sonra ikinci büyük parti oldu. Hitler’in oyları Katoliklerden daha fazla Protestanlardan, şehirlerden daha fazla kırsal bölge ve kasabalardan, işçilerden daha fazla orta ve üst kesimden geldi.

    Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi 14 Eylül 1930 seçimlerinde ilk büyük seçim başarısını elde ederek parlamentoda bulunan milletvekili sayısını 12’den 107’ye çıkardı ve çoğunluğu sağladılar. Parti, 31 Temmuz 1932’de yapılan genel seçimlerde kendi çapında en büyük ikinci oy oranını elde etti. Seçim sonuçlarından yine parlamentoda çoğunluğu sağlayabilen bir parti çıkmamıştı. Toplam oyların % 37.4’ünü alan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, parlamentoda çoğunluğu sağlayamamakla birlikte en çok sandalye sayısına sahip partiydi. 1919’dan beri yıllar boyunca siyasal bir istikrar sağlanamıyordu, hükûmeti kurması için atanan başbakanların görev süresi birkaç ay veyahut 1 yıl sürüyordu. Siyasal istikrarsızlığı çözecek tek liderin Hitler olduğu sonucuna varan bazı milliyetçi önderler, onu denetleyebileceklerini düşünerek şansölye (başbakan) olmasında anlaştılar. Böylece Alman Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, 30 Ocak 1933 tarihinde Hitler’i Reichskanzler (İmparatorluk Şansölyesi) olarak atadı. Birkaç ay sonra yapılan 5 Mart 1933 seçimlerinde ise Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi oyların % 43.9’unu aldı ve iktidarda kalmaları kesinleşti. Almanya’nın ikinci en büyük partisi % 18.3 oy oranı ile Almanya Sosyal Demokrat Partisi, üçüncü parti ise % 12.3 oy oranı ile Almanya Komünist Partisi oldu.

    — NSDAP’nin seçimlerdeki durumu —
    Tarih Oy Yüzde Reichstag’daki sandalye sayısı
    4 Mayıs 1924 1,918.3 6.5 32
    7 Aralık 1924 907.3 3.0 14
    20 Mayıs 1928 810.1 2.6 12
    14 Eylül 1930 6,409.6 18.3 107
    31 Temmuz 1932 13,745.8 37.4 230
    6 Kasım 1932 11,737.0 33.1 196
    5 Mart 1933 17,277.0 43.9 288

    Dünyayı II. Dünya Savaşı’na sokan ekip 17.3  milyon Alman vatandaşının oylarıyla geldi. O zamanki ülke nüfusunun yüzde 43.9’unu oluşturuyordu.

  • Hiç libor faiziyle ilgili slogan duydunuz mu?

    Hiç libor faiziyle ilgili slogan duydunuz mu?

    tumblrTaksim, gezi park, örgütlerin kara planı veya adını ne koyarsanız koyun… Burada yaşanan olaylar nedendi, anlaşılamayan neydi, en azından benim bu konudaki motivasyonum neydi… Bunu kendi şahsi tarihime not düşmek istedim.

    AKP ilk parti olduğunda beni heyecanlandırmamıştı. Ama o zamanlarda da şimdiki gibi elle tutulur dişe dokunur bir lider açığı olduğu için AKP’ye oy verdim. Etrafımdakiler bana kızdılar ancak o zaman için ülke için yapılması gerekenin bu olduğunu düşündüm. Bir süre boyunca yaptıklarını ve yapmaya muktedir gözüktükleri şeyi takdir ettim. İsim isim söylemek gerekirse yakından takip ettiğim ve etmek zorunda olduğum Binali Ylıdırım gibi isimlerin çalışmaları ve bazı duruşları beni verdiğim oy için pişmanlığa sevketmedi.

    Ama sonra bir şeyler olmaya başladı. Aslında öyle değil, bir süre sonra bir şeyler olmamaya başladı. Benim de oylarımla gelen AKP, bana kendini benim partim değilmiş gibi hissettirmeye başladı. Ben neden dünya görüşü ve duruşu bana daha yakın partilere oy vermemiştim? Çünkü riyayı özellikle siyaset alanında kaldıramayan bir insanım. Ayakkabılarını unuttuğu için toplantıya katılmayan ve o yüzden de ülkede borsayı yerle bir eden bir başbakan istemiyordum. Veya internet alanında yalan şanlış kararlar alıp beni dinlemeyen birini…

    Fakat öyle bir yere geldik ki sadece belli bir kesimi dinlemeye başladı başbakan ve partisi. Benim olmaktan çıktı. Benim olmaktan çıkmasının beni rahatsız ettiğinin yarısı kadar da onlar rahatsız olsun isterdim. Ama olmadılar.

    Somut örnek mi gerekiyor? Oraya buraya cami yaptırması, sünniyi aleviye karşı kayırması, basını topyekün kendine bağlaması ve ardından hiç de sıkılmadan bu adamlar bize böyle yazıyor görüyor musunuz şunları demesi… Eğitim sistemini daha küçük yaşta başörtü takılması için şaşkına çevirmesi… Üniversite giriş imtihanlarında gerçekleşen inanılmaz şeyleri görmezden gelmesi… İnternet konusunda gerçekten dünyanın bize güleceği kararlar alması ve bunları da savunması… İçkiden keyif almayan ve sosyalleşme adına ağzına yılda bir ya da iki kadeh içki koyan benim gibi adamları alkolik ilan etmesi… Okul çaylarına seks partileri muamelesi yapması…

    Ben kendi adıma uzun zamandır “yeter” deme ihtiyacı hissediyordum. Birinin bir yerde dur demesi gerekiyordu. Gezi parkı bunun en önemli bahanelerinden biri oldu. Yeter dememin sebebi faşist önetim gitsin demek değil. “Yeter lan bir dur” demek aslında. “Beni hiç duymuyor beni kaale almıyorsun” diyen insanların bir araya gelerek başlattıkları bir hareket bu.

    Bu noktada hükümet ya da onun başı olan erkin pardon demesi de şart değildi. Evet anladım dediğinizi cümlesini birinci paragrafta kullanması gerekirdi. İnsanların üstüne giderek hayır ben ne dersem odur mantığıyla hareket etmeyip, şimdiye dek hiç şiddete bulaşmamış insanları şiddetle tanıştırmamasıydı. Çünkü şiddetle tanışan insanların iki seçeneği var: Korkmak veya korkuyu yenmek. Korkusunu yenen insanlar bu olayların büyümesine neden oldular.

    Eğer erkin içinde olay tecrübesi olan kişiler olsaydı, böylesi bir hareketin içine kötü niyetli insanların gireceğini tahmin ederdi ve sırf bu yüzden bile olsa olayların büyümesine izin vermezdi. Eğer benim zerre kadar kötü niyetim olsaydı, hükümet erkinin olay tecrübesi var, sırf olay büyüsün diye kötü niyetli kişilerin bu olaylara sızmasına izin verdiler derdim. Ama öyle demeyeceğim.

    Hükümetin ben böyle istiyorum öyle olacak demesi bence yanlış. Hele ki bak biz daha kalabalığız demesi daha da yanlış. Kimse diğer kitlenin daha kalabalık olduğunu iddia etmiyor. İnsanlar diyor ki tamam ya kalabalıksın ama bizi de duy. Biz de bu ülkenin bir ferdiyiz der gibi gibi insanlar değil mi? Meydanlardan hangi mesajlar kaldı aklınızda? SSK primleri düşsün mü? Libor faiziyle borçlanmak istiyoruz mu? Hayır. Sadece direniş…Direniyorlar sadece ve haklı olmak değil, haklı olup olamayacaklarını birinin tartışmasını istiyorlar.

    Biraz da basından bahsetmek gerekirse… Sosyal medyanın gelişmesi ve gerçek bir medya organı olması için yaptığınız katkı ve destek için hepinize sonsuz teşekkürler.